3) Diğer

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 35
  • Öğe
    Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ nde öğrenim gören Suriyeli sığınmacı öğrencilerin eğitime ilişkin görüşleri: Umutlar, sorunlar ve beklentiler
    (2017) Memduhoğlu, Hasan Basri; Koç, Sevgi; Çelik, Şehnaz Nigar
    Problem Durumu 2010 yılının Aralık ayında Tunus’ta başlayan Arap Baharı Arap dünyasında hızla yayılarak 2011’ de Suriye’ ye sıçramıştır. 5 yılı aşkın süredir devam eden yoğun şiddet ve çatışma ortamından kaçan pek çok Suriye vatandaşı Türkiye’nin de aralarında bulunduğu komşu ülkelere sığınmışlardır. Türkiye, bu süreçte izlemiş olduğu açık kapı politikasıyla Suriye ile arasındaki sınır kapısını açmış ve sığınmacıları kabul etmiştir. Göç İdaresi Genel Müdürlüğü (GİGM) verilerine göre 29 Ocak 2016 tarihi itibariyle kamp içinde ve dışında Türkiye’de toplam 2 milyon 582 bin Suriye vatandaşı bulunmaktadır. Bunların 269 bini AFAD tarafından 10 ilde kurulan 25 barınma merkezinde, geri kalan 2 milyon 313 bini ise kamp dışında yaşamaktadır (GİGM, 2016). UNICEF, (2015) verilerine göre, Türkiye’ ye göç eden Suriyelilerin 1.182.261’ i çocuklardan oluşmaktadır. Türkiye’ deki Suriyelilerin yaklaşık yüzde 54’ü 0-18 yaş aralığındadır. Türkiye’ ye gelen Suriyelilerin 269 bini AFAD tarafından 10 ilde kurulan 25 çadır ve konteyner kentlerden oluşan barınma merkezlerinde, geri kalan 2 milyon 313 bini kamp dışında yaşamaktadır. Suriyelilerin yaklaşık yüzde 85 gibi büyük bir kısmı ülkenin farklı illerinde kamp dışında sistematik olmayan bir şekilde dağılmış durumdadır. Suriyelilerin yoğun olarak bulunduğu ilk üç il ise Şanlıurfa, Hatay ve İstanbul olmuştur. UNICEF’in verilerinden de anlaşılacağı üzere, Türkiye’ye gelen Suriyeli sığınmacıların çoğunluğu zorunlu eğitim yaşındadır. Bu durum sığınılan ülkenin belirtilen yaş aralığındaki bireylerin eğitim ihtiyaçlarına yönelik bir takım önlemleri almasını zorunlu kılmıştır. Bu kapsamda, 2014’ te Türkiye’ de yaşayan yabancı, mülteci ve sığınmacılar yönelik kapsamlı yasal düzenleme hazırlanarak, Nisan 2014’ te 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Yönetmeliği sayesinde Suriyeliler sağlık, eğitim ve sosyal yardım hizmetlerine erişim hakkı elde etmişlerdir. 2013 yılından itibaren Yüzüncü Yıl Üniversitesinde farklı bölümlerde öğrenim görmek amacıyla 301 Suriyeli öğrenci eğitim hakkı kazanmışlardır. Bu süreçte üniversitelerde öğretim hayatına devam eden üniversite öğrencisi Suriyeli sığınmacılar çeşitli sorunlarla karşılaşmaktadır. Bu çalışma, 2011 yılı ve sonrasında ülkelerindeki giderek artan şiddet sonucu Suriye’den Van’ a göç etmek zorunda kalmış; farklı sınıfsal, etnik, dinsel ve dilsel yapıdaki Suriyeli mülteci öğrencilerin Van ilinde kurmaya çalıştıkları yeni hayatla birlikte hayata devam etme sürecinde eğitim hayatında yaşadıkları sorunları incelemek amaçlanmıştır. Çalışma kapsamında, üniversite öğrenimine Yüzüncü Yıl Üniversitesi’ nin çeşitli fakülte ve bölümlerinde devam eden Suriyeli sığınmacı öğrencilerin yaşadıkları sorunları tespit etmek ve bu sorunlara dair öğrencilerin beklentilerinin ve umutlarının incelenmesi hedeflenmiştir. Araştırma Yöntemi Bu araştırma, Suriyeli sığınmacıların üniversite öğrenimleri sürecinde eğitime ilişkin görüşlerini umutlarını ve beklentilerini belirlemek amacıyla nitel araştırma yöntemlerinden yarı yapılandırılmış görüşme yöntemi kullanılarak yapılması hedeflenmiştir. Araştırmanın örneklemini 2016-2017 akademik yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi farklı bölüm ve sınıflarında olan üniversite öğrencisi Suriyeli sığınmacılardan oluşturmaktadır. Çalışma grubu seçilirken amaçlı örnekleme yöntemi kullanılarak yaklaşık 10 ile 15 öğrenciye ulaşılması hedeflenmektedir. Amaçlı örnekleme yönteminde önceden belirlenmiş bir dizi ölçütü karşılayan durumların çalışılması ile belirlenen örnekleme türüdür (Yıldırım ve Şimşek, 2006). Araştırmanın verileri, nitel araştırma yöntemlerinden biri olan yarı yapılandırılmış görüşmelerle, açık uçlu sorulardan oluşan ve çeşitli kişisel bilgileri içeren görüşme formu yardımıyla toplanacaktır. Yarı yapılandırılmış görüşmeler, her bir bireyle yaklaşık 30 dakikalık ses kaydıyla yapılan görüşmelerden oluşmaktadır. Elde edilen veriler, betimsel analiz yöntemiyle analiz edilecektir. Yıldırım ve Şimşek (2006), betimsel analizde verilerin araştırma sorularının ortaya koyduğu temalara göre düzenlenebileceği gibi, görüşme ve gözlem süreçlerinde kullanılan sorular ya da boyutlar dikkate alınarak sunulabileceğini belirtmişlerdir. Belirlenen temalara ilişkin boyutlar doğrudan alıntılamalara yer verilerek incelenecektir. Bu bağlamda hazırlanan görüşme formu kişisel bilgiler ve 5 açık uçlu sorudan oluşmaktadır. Araştırmada, Yüzüncü Yıl Üniversitesinde öğrenim görmekte olan Suriyeli sığınmacıların öğrenim yaşamında yaşadıkları sorunlar; yönetsel, arkadaş çevresi, öğretim üyeleri, olanaklar boyutlarında, hazırlanan açık uçlu sorulara verdikleri cevaplar betimsel içerik analizi ile kategorilendirilecektir. Ayrıca, üniversitedeki Suriyeli sığınmacı öğrencilerin beklentileri ve umutları diğer bir tema olarak belirlenmiştir. Bu tema ile öğrenme öğretme sürecinden beklentileri, öğretim üyelerinden beklentileri, kurumdan beklentileri, eğitim hayatından beklentileri gibi kategorilerle çözümlemeler yapılacaktır. Suriyeli sığınmacıların yaşadıkları sorunların çözümüne yönelik önerileri değerlendirilerek, öğrencilerin üniversite öğrenim süreçlerine katkıda bulunulması beklenmektedir. Beklenen/GeçiciSonuçlar Beklenen Sonuçlar: Çalışmanın yönteminde belirlenen; “Suriyeli sığınmacı öğrencilerin öğrenim yaşamında yaşadıkları sorunlar; yönetsel, arkadaş çevresi, öğretim üyeleri ve sağlanan olanaklar” kategorilerinde öğrencilerin deneyimlerini paylaşmaları beklenmektedir. Ayrıca öğrencilerin Yüzüncü Yıl Üniversitesi tercih etme nedenleri ve üniversitede kendilerini mutlu eden etmenlere yönelik sorular sorularak öğrencilerin kurumda kalma durumları incelenecektir. Bu çalışma sonucunda elde edilen verilerle birlikte Yüzüncü Yıl Üniversitesinde öğrenim gören sığınmacı öğrencilerin karşılaşabilecekleri ve öğrenim hayatlarını olumsuz etkileyebilecek durumlara yönelik üniversite yönetiminin aldığı tedbirler araştırılarak öğrencilerin öğrenim sürecine etkin katılımlarını sağlayabilmek amacıyla ileriye dönük çalışmalara zemin hazırlaması hedeflenmektedir. Çalışma sonucunda, çeşitli şiddet olayları nedeniyle ülkelerinden mecburen ayrılmak zorunda kalan ve yükseköğretime devam etmek isteyen öğrencilerin yaşayabilecekleri sıkıntılar ile olası olumlu deneyimler tespit edilerek ileriye dönük farklı eğitim kurumlarında da kullanılabilecek verilerin sağlanması beklenmektedir
  • Öğe
    Eleştirel ve sorgulayıcı düşünmeyi geliştirmeye yönelik yeni bir teknik olarak soru topları tekniğinin öğrencilerin soru sorma becerisi ve akademik başarısı üzerindeki etkisi
    (2014) Saylık, Numan; Memduhoğlu, Hasan Basri; Yayla, Ahmet
    nsanın sahip olduğu en temel yetilerden biri olan düşünme yetisi, insanın anlama çabasının en önemli parçasıdır. Okullar bu yetilerin gelişiminde önemli görevler üstlenirken kimi zaman bu yetilerin körelmesi-ne veya statik kalmasına da neden olabilmektedirler. Düşünme, sorgulama, araştırma faaliyetlerinin başlan-gıç basamağının ‘‘soru sorma’’ olduğu düşünülürse okulların öğrencilerin kendini özgürce ifade ettiği ve her türlü sorunun sorulabildiği mekânlar haline gelmeleri öğrencilerin düşünme yetilerinin gelişimi açısından önemlidir. Bu çalışma, öğrencilerin soru sorma becerilerini ve akademik başarılarını geliştirecek bir teknik geliştirmeye yöneliktir. Öğrencilerin derslerde anlamlı sorular sorarak, aktif katılım sergilemeleri, verileni olduğu gibi değil eleştiri süzgecinden geçirerek almaları ve bu esnada anlamadıkları veya bağlantısını kura-madıkları durumlar oluştuğunda öğretmene ve sınıf arkadaşlarına soru sorarak oluşan durumun üstesin-den gelmeleri önemli görülmektedir. Amaç Bu araştırmanın iki temel amacı vardır: Birincisi, sorgulayıcı ve eleştirel düşünmeyi ve soru sorma becerisini geliştirmeye yönelik yeni bir teknik (soru topları tekniği) geliştirmek, ikincisi geliştirilen bu tekniğin öğrencilerin soru sorma becerisi ve akademik başarısı üzerin-deki etkisini belirlemektir. Yöntem Bu araştırmada, ön test son test kontrol gruplu deneysel desen kullanılmıştır. Bu desen eğitim ve psiko-lojide çok sık kullanılan deneysel desenlerden biridir. Araştırma ortaokulda ikisi altıncı sınıf ikisi sekizinci sınıf olmak üzere dört şube üzerinde yapılmıştır. Biri altıncı sınıf, diğeri sekizinci sınıf olmak üzere iki şube kontrol grubu, iki şube de deney grubu olacak şekilde seçkisiz (random) olarak belirlenmiştir. İki hafta boyunca ön test uygulanmış, daha sonra dört hafta süresince deney grubuna işlem yapılmış ve son aşamada iki hafta boyunca son test uygulanmıştır. Geliştirilen soru topları tekniği ve uygulaması İçerisine her hafta anlatılacak konu ile ilgili soruların konduğu farklı büyüklükte soru topları hazırlandı. Bu soru toplarının bazılarında konu ile ilgili soru bulunurken bazılarında “şimdi sıra sende, sorunu sor bakalım” ifadesinin yazıldığı kâğıtlar kondu. Çekilen top dolu ise soru öğrenci tarafından okunur ve cevaplanır veya soru bilen bir öğrenciye fırlatılır. Fırlatılan öğrencinin o soruyu çözebilen biri olması önemlidir. Ancak sınıfça makbul görülen öncelikli durum kişinin o soruyu cevaplaması sonrasında cevaplayamıyorsa bilen bir arkadaşına sormasıdır. Bununla doğru soruyu doğru kişiye yöneltme davranışı kazandırılmak hedeflendi. Öğrenciler tarafından çekilecek soru toplarının büyüklüğü topun boş çıkması durumunda sorulacak sorunun analiz, sentez ve değerlendirme boyutlarında, dolu çıkması durumunda sorunun nispeten konu ile ilgili zor bir sorusunu/sorununu barındırdığı noktasında bilgilendirmeler yapıldı ve öğrenciler torbadan büyük toplar çekmeleri konusunda yüreklendirildi. Sınıftaki öğrenci sayısından az olmaması kaydıyla dolu ve boş soru topları bez bir torbanın içerisine kondu. Dolu ve boş soru topları oranı her hafta değişiklik göstererek birinci hafta topların %80 dolu (konu ile ilgili soru ifadesi) %20’si boş (şimdi sıra sende sorunu sor bakalım ifadesi ), İkinci hafta, soru toplarının %70’i dolu, %30’u boş; üçüncü hafta, soru toplarının %50si dolu %50’si boş; dördüncü hafta, soru toplarının %20si dolu %80’i boş tutuldu. İlk haftalar öğrencilerin kolayca soru sorabilmeleri için akla hemen gelebilecek sorular topların içine konmayarak öğrencilerin rahatça soru so-rabilmesi hedeflendi. İki haftalık ön testten (sorulan soru sayısı ve akademik başarı testi), sonrasında dört hafta boyunca bu teknik deney grubuna uygulandı ve yöntemin uygulaması bitirildi. Yöntemin etkisini belirlemek için iki hafta boyunca son test uygulaması yapıldı. Bulgular Araştırmada geliştirilen soru topları tekniğinin öğrencilerin soruduğu soru sayısında büyük bir ar-tış sağladığı ve soru sorma alışkanlığı olmayan öğrencilerin çoğunu soru sormaya yönelttiği bulgusu elde edilmiştir. Ayrıca ders işleme sürecinde bu tekniğin uygulanmasıyla, öğrencilerin akademik başarılarında önemli düzeyde artış sağlanmıştır. Tekniğin ders işleme sürecinde uygulanmasıyla öğrenciler daha çok soru sormaya yöneldiğinden, işlenen konulara ilişkin daha çok dönütler almaları ve aktarılan bilgileri daha iyi kavramalarının beraberinde akademik başarıyı da artırdığı söylenebilir.
  • Öğe
    Okul müdürlerinin motive edici davranış sergilemeleri ile öğretmenlerin iş-özel yaşam dengeleri arasındaki ilişki
    (2014) MEMDUHOĞLU, Hasan Basri; Kaya, Birsen
    GirişKişilerin işyerlerinin dışında bulunan hayatları özel yaşamlarıdır. Sosyal faaliyetler, sağlık durumu, aile ilişkileri ve buna benzer hususlar kişinin özel yaşamını meydana getirir. Kişinin özel yaşamının, çalışma ortamındaki işlerini ne kadar etkilediği önceden beri bilinmektedir. Okullarda etkili bir çalışma ortamının oluşturulabilmesi için öğretmenlerin iş-özel yaşam durumlarının dengeli olması gerekmektedir. Mesleğin gerekleri ve çalışma ortamına ilişkin çeşitli faktörler öğretmenler için, baskı, zorlanma ve huzursuzluk kay-nağı olabilmektedir. Bu tür durumlar, hem öğretmen hem de okul için önlenmesi gereken sorunlar oluştu-rabilmektedir (Ceylan, 2011). Sorunların önüne geçebilmek için okul yöneticileri, okulun ve öğretmenlerin yapısına uygun davranışlar sergilemelidirler. Buna göre okul müdürleri, öğretmenlerin kendi kendilerini geliştirmelerine olanak sağlamalı, öğretmenlere mesleki olarak güçlü yönlerini geliştirme konusunda yar-dımcı olmalı, öğretmenlerin sorunlarını dikkatli bir biçimde dinlemeli (Celep, 2004, 175) ve tüm bunları yaparken de okulu saptanan amaçlarına ulaştırmak için öğretmenleri motive etmelidir. Öğretmenlerin, iş ve özel yaşamları arasında bir denge sağlamalarında okul müdürlerinin, öğretmenleri motive edici davranışlar sergilemesinin etkisinin olduğu düşünülmektedir. Bu çalışmanın genel amacı okul müdürlerinin motive edici davranış sergilemeleri ile öğretmenlerin iş-özel yaşam dengeleri arasındaki ilişkiyi belirlemektir. Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki alt problemlere cevap aranacaktır: 1. Okul müdürlerinin, öğretmenleri motive edici davranışlar sergileme düzeyleri nasıldır? 2. Öğretmenlerin iş-özel yaşam dengeleri nasıldır? 3. Okul müdürlerinin motive edici davranış sergilemelerine ilişkin öğretmen görüşleri, öğretmenlerin a. Cinsiyet b.Yaş c. Mesleki kıdem yılı d.Eğitim düzeyi f. Görev türü g. Tutumları değişkenlerine göre farklılık göstermekte midir? Yöntem Okul müdürlerinin motive edici davranış sergilemeleri ile öğretmenlerin iş-özel yaşam dengeleri ara-sındaki ilişkiyi belirlemeyi amaçlayan bu çalışma ilişkisel tarama modelindedir ve betimsel bir özellik taşı-maktadır. Tarama modeli genel olarak, geçmişte ya da halen var olan bir durumu olduğu gibi betimlemeyi amaçlayan araştırmalardır (Karasar, 2008). İlişkisel tarama modeli ise, iki ve daha çok sayıdaki değişken arasında birlikte değişim varlığını veya derecesini belirlemeyi amaçlayan araştırma modelleridir. Araştır-manın evreni, Van il merkezinde yer alan kamu ilköğretim okullarında görev yapan öğretmenlerdir. Zaman kısıtlığı ve maddi nedenlerden dolayı örneklem seçimine gidilmiştir. Örneklem seçiminde oranlı-tabakalı yöntem kullanılmıştır. Buna göre araştırmanın örneklemi, Van ili merkez ilçelerinde yer alan kamu ilköğ-retim okullarında görev yapan 500 öğretmenden oluşmaktadır. Van merkez ilçelerindeki (Tuşba, Edremit, İpekyolu) öğretmen sayılarının, evreni temsil ettiği oranda öğretmene ulaşmak hedeflenmiştir. Araştırma verilerinin toplanmasında konuyla ilgili olarak araştırmacılardan gerekli izinler alınarak, Ünal (1998) ta-rafından geliştirilen “Okul Yöneticilerinin Motivasyon Sağlama Etkinliklerini Ölçme Envanteri” ve Ceylan (2011) tarafından geliştirilen “İş-Özel Yaşam Dengesi Ölçeği” kullanılacaktır. Ölçeklerden elde edilen veri-ler uygun istatistiksel yöntemlerle analiz edilecektir.
  • Öğe
    Öğretmenlerin yıldırma davranışlarına (mobbinge) uğramaları ile örgütsel bağlılıkları arasındaki ilişki (Şırnak-idil örneği)
    (2014) Aslan, İsmail; Memduhoğlu, Hasan Basri
    GirişBilim ve gelişme çağıyla birlikte insanların çalışma alanları da değişim göstermiştir. Daha önceleri tarım alanlarında çalışan insanoğlu, sanayi ile birlikte toplu çalışma alanlarda çalışmaya başlamış ve günün önemli bir bölümünü iş yerlerinde harcamaya başlamıştır. Diğer bir deyişle iş yerleri insanların ikinci yaşam alanını oluşturmuştur. İşte böyle mesleklerden bir tanesi de öğretmenliktir. Öğretmenlik, insan yetiştirme-ye dayandığından öğretmenlerin çalışma alanları olan okullarda da rahat ve mutlu olması önemlidir. Bu sayede, öğretmenlerin örgüte bağlılıkları, örgütsel bağlılıklarının yani örgütün değer yargıları ve hedefleri ile özdeşleşerek örgütten karşılık beklemeksizin hedefleri gerçekleştirmek için hissettikleri sorumlulukları yerine getirme düzeyleri artar (Polat, 2011). Ancak, kimi zaman öğretmenler iş yerlerinde, iş arkadaşları veya yöneticiler tarafından süreklilik arz eden şekilde çalışanı psikolojik ve fiziksel saldırgan davranışlara maruz kalmaktadır. Bu duruma mobbing denmektedir (İzmir ve Fazlıoğlu, 2011). Mobbing ile ilgili son yıllarda hukuksal alanda önemli gelişmeler kaydedilmiş olmasına rağmen; öğretmenlerin mobbinge uğra-maları önlenememektedir. Bundan dolayı, bu araştırmanın yapılması önemli görülmektedir. Araştırmanın Amacı Araştırmanın genel amacı, ortaokul öğretmenlerinin yıldırma davranışlarına (mobbing/psikolojik taciz) uğramaları ve örgütsel bağlılıkları arasındaki ilişkiyi incelemektir. Bu amaçla aşağıdaki sorulara ya-nıt aranmıştır: 1. Ortaokul öğretmenleri yıldırma davranışlarına (mobbinge/psikolojik taciz) ne sıklıkta maruz kalmaktadırlar? 2. Ortaokul öğretmenlerinin örgütsel bağlılık düzeyleri nasıldır? 3. Ortaokul öğret-menlerinin yıldırma davranışlarına (mobbing/psikolojik taciz) maruz kalma sıklıkları ve örgütsel bağlılık düzeyleri; cinsiyet, branş, medeni durum ve mesleki kıdem faktörlerine göre farklılık göstermekte midir? 4. Ortaokul öğretmenlerinin yıldırma davranışlarına (mobbing/psikolojik taciz) maruz kalma sıklıkları ve örgütsel bağlılık düzeyleri arasında ilişki var mıdır? Yöntem Araştırmanın Modeli: Ortaokul öğretmenlerinin mobbinge (psikolojik taciz) uğramaları ve örgütsel bağlılıkları arasındaki ilişkiyi incelemeyi amaçlayan bu araştırmada, mevcut durum betimlenmek isten-mektedir. Varolan durumun betimlenmesini hedefleyen araştırmalar, genel tarama modelleri olarak tanım-lanmaktadır (Karasar, 2013; s. 77). Bu yönüyle araştırmanın modeli, ilişkisel tarama modelindedir. Çalışma Grubu: Araştırmanın evrenini 2013-2014 öğretim yılı bahar döneminde Şırnak-İdil İlçe Milli Eğitim Mü-dürlüğüne bağlı ortaokullarda görev yapan öğretmenler oluşturacaktır. Araştırmada zengin bilgiye sahip olduğu düşünülen durumların derinlemesine çalışmasına olanak veren amaçlı örneklem kullanılacaktır (Patton, 1987; akt. Yıldırım ve Şimşek, 2011). Bu amaçlı örneklem yöntemlerinden “maksimum çeşitlilik örnekleme” olarak adlandırılan örnekleme yaklaşımından yararlanılacaktır. Evrende incelenen problemle ilgili olarak kendi içinde benzeşik olan farklı durumlar üzerinde yapılmasına maksimum çeşitlilik örneklemesi denir (Büyüköztürk vd, 2011; s. 89). Verilerin Toplanması ve Çözümlenmesi: Araştırmada veri topla-mak amacıyla Ertürk (2005) tarafından geliştirilen “Yıldırma Ölçeği” ve Balay (2000) tarafından geliştirilen “ Örgütsel bağlılık Ölçeği” uygulanacaktır. Veriler uygun istatistiksel yöntemlerle çözümlenecektir. Bulgular Araştırmada elde edilecek bulgulardan ortaya çıkacak sonuçlar doğrultusunda önerilerde bulunulacaktır
  • Öğe
    Öğretmen adaylarının bilimsel epistemolojik inançları: karma yöntem çalışma
    (2014) Koç, Sevgi; Memduhoğlu, Hasan Basri
    Pozitivizm ötesi paradigmanın ortaya çıkmasıyla bilginin kesinliği, genellenebilirliği yön değiştirmiş ve bilgi; birbiriyle ilintili, özne merkezli, görüş açısının yer aldığı ve birey tarafından yorumlanan ve oluşturu-lan bilgiye dönüşmüştür. Bilim öğretiminde yapılandırmacı epistemoloji ideal olarak görülür. Epistemoloji, bilimsel bilginin tartışma ve yorumlara açık pek çok farklı süreçten geçerek oluştuğuna inanan öğrenciler yetiştirilmesi gerektiğine işaret eder. Yine bu inanca sahip bireyler pozitivist inanca sahip olanlara göre bil-giyi daha uzun süre saklayabilmekte ve daha yeni fikirler oluşturabilmektedir (Buehl, 2003). Epistemolojik inançları gelişkin bireylerin akademik başarılarının daha yüksek olduğu, daha etkili öğrenme alışkanlıkla-rına sahip oldukları, yeni karşılaştıkları bilgileri ne düzeyde kavradıklarını denetlemede daha başarılı ol-dukları da belirtilmektedir (Schommer, 1990). Bu alandaki çalışmalar da öğrencileri etkin bir epistemolojik inanca sahip kılma üzerine yoğunlaşmaktadır. Epistemolojik inançları gelişmiş öğrenciyi yetiştirecek olan öğretmen adaylarının bu inanca sahip olup olmadıklarının belirlenmesi de bu noktada önem taşımaktadır. Epistemolojik inançlar bir öğretmenin öğretim yöntemi, sınıf yönetimi gibi boyutlarda vereceği kararları ve seçimleri de etkiler. Bu çalışmada ise inanç sistemi içinde önemli bir yere sahip olan ve etkili bir öğretimde önemli bir değişken olduğu düşünülen geleceğin öğretmenleri öğretmen adaylarının bilimsel epistemolo-jik inançları odak noktası olarak düşünülmüştür. Bu bağlamda öğretmen adaylarının bilimsel epistemolo-jik inançlarının ne düzeyde oldukları tespit edilip çeşitli değişkenler açısından değerlendirilecektir. Ayrıca yarı yapılandırılmış görüşme mülakatlarıyla öğretmen adaylarının epistemolojik inançları derinlemesine araştırılmaya çalışılmıştır. Araştırmanın Amacı Bu çalışmada öğretmen adayı üniversite öğrencilerinin epistemolojik inançlarının belirlenmesi amaçlanmıştır. Çalışmada bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: 1. Öğrencilerin bilimsel epistemolojik inançları nasıldır? 2. Öğrencilerin bilimsel epistemolojik inançları; sınıf düzeyi, cinsiyet, okumakta oldukları bölüm değişkenlerine göre, anlamlı bir farklılık göstermekte midir? 3) Nicel yöntemle elde edilen veriler, nitel yöntemle elde edilen verilerle örtüş-mekte midir?Yöntem Araştırmanın Modeli İlişkisel tarama modelindeki bu araştırma nicel ve nitel yöntemlerin birlikte kul-lanıldığı karma yöntemle yapılmıştır. Bu kapsamda seçilen çalışma grubuna önce ölçek uygulanmış, son-rasında çalışma grubundan bir grup katılımcı ile yarı yapılandırılmış görüşme yapılmıştır. Çalışma Grubu Araştırmanın çalışma grubu 2012-2013 eğitim-öğretim yılında Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi fen bilimleri alanlarından fen bilgisi öğretmenliği ile fizik öğretmenliği bölümlerinde öğrenim görmekte olan toplam 280 öğrenciden oluşmaktadır. Her iki bölümün tüm sınıflarında okuyan öğrenciler çalışmaya dahil edilmiştir. Ancak fizik öğretmenliğinin birinci sınıfında öğrenci bulunmadığından bu sınıf çalışmaya dahil edilmemiştir. Buna göre fen bilgisi öğretmenliğinde birinci sınıftan dördüncü sınıfa, fizik öğretmen-liğinde ikinci sınıftan beşinci sınıfa kadar tüm sınıflar çalışmaya dahil edilmiştir. Böylelikle, yükseköğretim süreci içinde, üniversite eğitiminin öğrencilerin epistemolojik inançları üzerindeki etkisinin ve yarattığı de-ğişimin belirlenmesi amaçlanmıştır. Verilerin Toplanması ve Çözümlenmesi İlk olarak; Schommer (1990), tarafından geliştirilen, Tüzün ve Topçu (2008) tarafından Türkçe ye uyarlanan ve öğrencilerin epistemolojik inanç ifadelerine katılım düzeylerinin belirlemeye yönelik beşli Likert türü bir derecelendirme ölçeği uygu-lanmıştır. Sonrasında ise; 24 kişi ile yapılan yarı yapılandırılmış görüşme mülakatları yazılı dokumanlar halinde elde edilmiştir. Yarı yapılandırılmış görüşme mülakatlarından elde edilen bulgular, Schommer (1990), tarafından geliştirilen, Tüzün ve Topçu (2008) tarafından Türkçe ye uyarlanan ve faktör analizi yaptığı kategorilerden oluşmuş epistemolojik inanç ölçeği sorularından oluşmuştur. Elde edilen bulgular neticesinde sonuçlar literatürle karşılaştırılarak öneriler geliştirilmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Öğretmen görüşlerine göre ilköğretim okul müdürlerinin örgütsel güç kaynaklarını kullanma düzeyleri
    (2014) Turhan, Mehmet; Memduhoğlu, Hasan Basri
    Problem DurumuBazı insanların diğerlerine göre daha fazla güç sahibi olduğu tarihi ve yadsınamaz bir gerçekliktir. Bu yüzdendir ki güç kavramı diğer tüm sosyal teorilerden daha eski ve yaygındır. Güç, Dahl’ın (1957) tanımına göre “ A’nın B üzerindeki normalde yapmayacağı bir şeyi yaptırma yetisidir”. Günlük yaşamın hemen hemen her alanında oldukça sık kullanılan güç kavramını Weber (1968) zorla harekete geçirme, diğerlerini de benzer şekilde hareket etmeye veya bu duruma uymaya zorlama olarak tanımlamıştır (English, 1992). Okul müdür-lerinin etkili bir rehberlik yapabilmeleri, öğretmenlerin resmi görev ve sorumluluklarını yapmalarını sağlaya-bilmeleri, gerekli durumlarda hak edenleri ödüllendirebilmeleri veya kişisel yetenek ve bilgilerini kullanarak iş yaptırabilmeleri için gücü ve kaynaklarını tanımaları, hangi durumlarda hangi güç kaynaklarından yarar-lanılabileceğini bilmeleri gerekmektedir. Bu çalışmanın amacı; öğretmenlerin görüşlerine göre, ilköğretim okullarında görev yapan okul müdürlerinin hangi güç kaynaklarını ne düzeyde kullandıklarını belirlemektir. Bu doğrultuda araştırmada aşağıdaki sorulara cevap aranacaktır: 1. İlköğretim okullarında görev yapan okul müdürlerinin güç kaynaklarını kullanma düzeylerine ilişkin öğretmen görüşleri nasıldır? 2. İlköğretim okul-larında görev yapan okul müdürlerinin güç kaynaklarını kullanma düzeyleri; a. Yasal Güç, b. Ödül Gücü, c. Zorlayıcı Güç, d. Uzmanlık Gücü, e. Karizma Gücü alt boyutlarında ne düzeydedir? 3. İlköğretim okullarında görev yapan okul müdürlerinin güç kaynaklarını kullanma düzeylerine ilişkin öğretmen görüşleri, öğretmen-lerin a. Yaş, b. Cinsiyet, c. Branş, d. Mesleki Kıdem değişkenlerine göre farklılık göstermekte midir? Yöntem Araştırma Modeli: İlköğretim okul müdürlerinin hangi güç kaynaklarını ne düzeyde kullandıklarını belirlemeyi amaçlayan bu çalışma tarama (betimsel) modelindedir. Bir grubun var olan belirli özelliklerini betimlemeyi amaçlayan araştırmalar genel tarama araştırmaları olarak tanımlanır (Büyüköztürk, Çakmak, Akgün, Karadeniz ve Demirel, 2012). Tarama modeli, geçmişte ya da halen var olan bir durumu olduğu gibi betimlemeyi amaçlayan araştırmalardır (Karasar, 2008). Araştırmada verilerin toplanmasında nicel yön-temler kullanılacaktır. Evren ve Örneklem Araştırmanın evreni, Van il merkezinde yer alan kamu ilköğre-tim okullarında görev yapan öğretmenlerdir. Ekonomik kaynaklar ve zaman kısıtlılığı nedeniyle tüm evrene ulaşmak yerine, evrenden örneklem alınması yoluna gidilecektir. Buna göre araştırmanın örneklemi, Van il merkezinde yer alan kamu ilköğretim okullarında görev yapan 500 öğretmenden oluşmaktadır. Örneklem seçiminde, oranlı tabakalı yöntem kullanılmıştır. Verilerin Toplanması ve Çözümlenmesi Araştırma veri-lerinin toplanmasında, Yılmaz ve Altınkurt (2012) tarafından geliştirilen “Okullarda Örgütsel Güç” ölçeği, gerekli izinler alınarak kullanılacaktır. Verilerin çözümlenmesinde betimleme istatistiklerinin (yüzde, fre-kans, aritmetik ortalama, standart sapma) yanında; değişkenlere (yaş, cinsiyet, branş, mesleki kıdem) göre anlamlı farklılığın olup olmadığını belirlemek amacıyla (verilerin normal dağılım durumuna göre) İlişkisiz t-Testi/Mann-Whitney-U ve Tek Yönlü Varyans Analizi (ANOVA)/Kruskal Wallis uygulanacaktır.
  • Öğe
    Kamu ve özel ilköğretim kurumlarında görev yapan yönetici ve öğretmenlerin okullarındaki örgütsel yaratıcılık uygulamalarına ilişkin görüşleri
    (2014) Memduhoğlu, Hasan Basri; Uçar, İbrahim Halil
    GirişEğitim örgütlerinin başarısı toplumun geleceğini doğrudan etkilemektedir. Eğitimde, belirlenen amaç-ların gerçekleştirilmesi okul aracılığı ile olduğundan, eğitim sisteminde okul temel sistem olarak kabul edil-mektedir. Bu bakımdan okulların toplumsal beklentileri karşılaması büyük önem taşımaktadır. Okulların, beklentileri karşılaması bunları yapabilecek kapasite ve nitelikle örgütlenmesi ve yaratıcılığın etkin kılın-ması ile mümkün olabilir. Günümüzde okullardan beklenen en önemli işlev, demokratik, yaratıcı, üretici, eleştirel ve çok yönlü düşünebilen, öğrenmeyi öğrenen, problem çözebilen bireyler. Bu niteliklere sahip bireyler yaratıcılığın merkeze alındığı ve geliştirilmeye çalışıldığı yaratıcı okullarda yetiştirilebilir. Yaratıcı okul, yaratıcılığın temel eğitim felsefesi haline getirildiği, yaratıcılığı geliştiren programların var olduğu, yaratıcılığı özendiren, ödüllendiren öğrenme ortamı ve öğretmen davranışlarının yaygınlaşmış olduğu, öğ-rencilerin yeteneklerinin belirlenerek geliştirilmeye çalışıldığı bir yapıyı yansıtmaktadır (Orhon, 2011; Tö-remen, 2003). Yaratıcı okullar, öğrencilerinin ve çalışanlarının yaratıcılık ve yaratıcı düşünme becerilerini geliştirmek ve örgüt kültürünün bir unsuru haline getirmek zorundadırlar (Taş, 1999). Okulda destekleyici bir kültür bulunmaması halinde, yaratıcılık kıraç ve kayalık toprağa ekilmiş fideye benzer; filizlenmez ve büyümez (Luecke, 2011). Yaratıcı kültüre sahip okullar, temiz ve düzenli olmaktan çok karmaşaya taham-mül eden okullar olarak bilinir. Bu tür okullarda sessizlik altın değildir. Bu okullarda fiziksel donanımdan çok öğretmenlerin ve uzmanların zihinsel donanımı ön plana alınır (Sungur, 2001). Bu kapsamda okul-larda, öğrencinin etkin ve sorgulayıcı olabildiği esnek bir ortam yaratılması önem taşımaktadır (İşler ve Bilgin, 2002). Diğer bir ifade ile bir okulda yaratıcı bir kültür isteniyorsa öğretmen ve öğrencilere; özel ilgilerine ilişkin program ve yöntemleri deneme özgürlüğü, farklı olma ve yeniden deneme özgürlüğü, sı-nırları belirlenmiş bir hata yapma özgürlüğü gibi olanaklar tanınmalıdır (Sungur, 2001). Geleceğin yaratıcı bireylerinin yetiştirilmesi sürecinde klasik eğitim anlayışı yerine yaratıcı eğitim anlayışına geçilmesi gerek-mektedir. Böylelikle yaratıcı öğrenim gören çocuklar, yarın hangi alana girerlerse girsinler, çalışmalarına açık fikirlilik, hayal gücü ve kişisel yaklaşımlar getireceklerdir (Yavuz, 1989). Bu noktada okulların yaratıcı fikirlerle desteklenen, yeni hizmet ve süreçlere sahip olmaları ve çalışanlarını bu yönde güdülemeleri önem taşımaktadır. Literatür incelendiğinde Türkiyede, eğitim örgütlerinde yaratıcılığa ilişkin sınırlı sayıdaki ça-lışmalarda, yaratıcı örgüt kültürünü oluşturan yönetici davranışları (Selvi, 2007), rolleri (Yalazan, 2006), tutumları (Çavuşoğlu, 2007), öğretmenlerin örgütsel bağlılıkları (Altın, 2010; Yılmaz, 2009), iş doyumları (Yılmaz ve Izgar, 2009) ile yaratıcılıkları arasındaki ilişki gibi konuların araştırıldığı görülmektedir. Bu bağ-lamda litaratürde bireysel yaratıcılığa yönelik çalışmalar bulunmasına karşın, örgütsel yaratıcılığa ilişkin çok sınırlı çalışmaya (Karacabey, 2011) rastlandığından, bu araştırma kamu ve özel ilköğretim okullarında çalışan yönetici ve öğretmenlerin okullarındaki örgütsel yaratıcılık uygulamalarına ilişkin görüşlerini be-lirleme amacı bakımından önemli görülmektedir. Araştırmanın Amacı Araştırmanın amacı; kamu ve özel ilköğretim kurumlarında görev yapan yönetici ve öğretmenlerin okullarındaki örgütsel yaratıcılık uygula-malarına ilişkin görüşlerini belirlemektir. Bu amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır: 1. Yönetici ve öğretmenlere göre görev yaptıkları okul örgütsel yaratıcılık potansiyeline sahip mi? 2. Yönetici ve öğretmenlerin okullarındaki örgütsel yaratıcılık uygulamalarına ilişkin görüşleri nedir? 3. Yönetici ve öğretmenlere göre okulda örgütsel yaratıcılık çalışmalarına kimler katılmalıdır? 4. Yönetici ve öğretmenlere göre örgütsel yaratıcılığın okullara sağlayacağı yararlar nelerdir? 5. Yönetici ve öğretmenlerin örgütsel yaratıcılık çalışmalarında karşılaşılan sorunlara ilişkin görüşleri nedir?Araştırmanın Yöntemi Bu araştırma, tarama modelindedir. Araştırmanın evreni 2012-2013 eğitim-öğretim yılında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sınırlarında yer alan Kayapınar, Yenişehir, Sur ve Bağlar İlçelerindeki kamu ve özel ilköğretim okullarında görev yapan yönetici ve öğretmenlerden oluşmaktadır. Araştırmanın örneklemini ise 26 yönetici ve öğretmen oluşturmaktadır. Araştırmada veri toplama aracı olarak yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmada, halen verilerin toplanması süreci devam etmektedir. Araştırmanın verileri, uygun istatistik tekniklerle çözümlenecektir.Bulgular ve Yorum daha sonra eklenecektir.
  • Öğe
    Köylerde ailelerin okula katılımı ve desteği
    (2017) Memduhoğlu, Hasan Basri; Uygun, Nur
    Giriş Çocuk doğduğu andan itibaren eğitimi başladığı için bu eğitimin ilk sorumluları çocuğun ailesidir. Çocuk okula başladığı zaman ise eğitiminde öğretmenler de sorumlu olmakla beraber ailenin sorumluluğu devam etmektedir. Çocuğun eğitiminin kalitesinin artması, evde verilen eğitimle okulda verilen eğitimin birbirinin tamamlaması için aile ve öğretmenlerin birlikte çalışması gerekmektedir. Aile ve öğretmenin iş birliği içinde olmasıyla hem evde hem okulda çocuk için en iyi eğitim ortamları tasarlanabilecektir. Aile katılımı, anne babaların çocuklarının gelişim ve eğitimlerine katkıda bulunmaları için organize edilmiş etkinlikler bütünüdür. (Şahin ve Ünver, 2005, s.23). Çocuklarını herkesten iyi tanıyan ebeveynler ve çocuklara ilişkin deneyim sahibi olan öğretmenler çocuğa uygun eğitim sürecinin hazırlanmasında birlikte çalıştıklarında nitelikli bir eğitim ortamı yaratabilirler. (Güler, 2010, s.94). Özellikle okul öncesi ve ilköğretim dönemlerinde çocuğun okula alışması, ailedeki ve okuldaki eğitimin etkinliğinin sağlanması, okuldaki uygulamaların evde devam ettirerek tutarlılık sağlanması, evin devamı olan okul ortamında daha iyi bir öğrenme fırsatı sağlanması ve öğrencinin gelişimine çok yönlü katkıda bulunması açısından ailenin okulla iş birliği içinde olması ve önem kazanmaktadır (Şahin ve Özyürek,2016, s.71). Aile katılımı çocukların okul başarısına etki eden en önemli etkenlerden bir olduğu gibi anne babaları ve diğer aile üyelerinin gelişimlerine de önemli katkı sağlar (Aslanargun, 2007). Aile katılımının çocuk ile aile üzerinde olumlu yönde etkileri olduğu gibi okul ve öğretmen üzerinde de olumlu etkileri vardır. Anne babaların öğretmenlerden çocuklarıyla ilgili bilgiler öğrenmesinin yanında öğretmenlerde çocuklarla çalışmalarını daha etkili kılacak bazı bilgiler öğrenebilmektedirler. Aile katılımıyla öğretmen aile arasındaki olumlu iletişim artacağı için anne babalar sınıfa ve okula her türlü desteği verebilecektir (Şahin ve Özyürek, 2016, s.79). Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı köy okullarında yapılan aile katılım çalışmalarının öğretmen ve veli görüşlerine göre incelemektir. Araştırmanın alt amaçlarında ise şu sorulara cevap aranmıştır: 1. Velinin eğitime katılım ve desteğinin önemi konusunda öğretmen ve veli görüşleri nelerdir? 2. Öğretmen ve veli görüşlerine göre aile katılımı ve desteği yeterli ölçüde midir? 3. Köylerde öğretmen ve veli, okul aile iş birliği için neler yapmaktadırlar? 4. Öğretmen ve veli görüşlerine göre ailenin katılım ve desteğinin önündeki engeller nelerdir? 5. Aile katılım ve desteğini arttırmak için velinin okuldan beklentileri ve köy öğretmenlerinin önerileri nelerdir? Yöntem Bu araştırma nitel yaklaşımla yürütülmüş, veriler nitel veri toplama tekniklerinden görüşme tekniği ile toplanmıştır. Görüşmede yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Öğretmen ve velilere görüşme formunda yer alan ve uzman görüşüyle geliştirilen beşer soru yöneltilmiştir. Araştırmanın çalışma grubu, Van ilinde dört farklı köyde bulunan okullarda görev yapan 10 öğretmen ve çocukları bu okullarda öğrenim gören on veli olmak üzere toplam 20 katılımcıdan oluşmaktadır. Öğretmenlerin beşi okul öncesi öğretmeni, beşi de sınıf öğretmenidir. Çalışmaya katılan velilerden üçü kadın (anne), yedisi erkektir (baba). Elde edilen veriler, araştırmacılar tarafından deşifre edilerek metne aktarılmıştır. Veriler betimsel analiz yoluyla analiz edilmiştir. Bulgular Ailenin eğitime katılımı ve desteğinin önemine ilişkin araştırmaya katılan öğretmen ve velilerin tamamı aile katılımının önemli olduğu yönünde görüş bildirerek yararlarının neler olduğunu açıklamışlardır. Araştırmaya katılan öğretmenlerin bir kısmı öğrenmenin kalıcılığını, çocuğun akademik başarısını ve çocuğunun özgüvenini artıracağı için aile desteğini önemli olduğunu belirtirken bir kısmı da çocuğun ilgi ve ihtiyaçlarına daha uygun etkinliklerin hazırlanması ve buna bağlı olarak eğitim faaliyetleri de sağlıklı ilerleyeceği için aile desteğinin önemli olduğunu belirtmiştir. Araştırmaya katılan veliler ise çocuğun okula devam etmesi ve başarılı olabilmesi için aile katılımı ve desteğinin önemli olduğu görüşünde bulunmuşlardır. Bu görüşlere ek olarak bir veli aile katılımı ve desteğiyle çocuğun okula karşı ilgisin artacağını belirtirken bir veli de çocuğunun eğitimine destek olduğunda kendisinde bu eğitimden faydalandığını belirtmiştir. Aile katılımı ve desteğinin yeterlilik düzeyine ilişkin ise araştırmaya katılan öğretmenlerin büyük çoğunluğu ailenin katılımı ve desteğini yetersiz olduğu görüşünde bulunmuştur. Öğretmenlerden üçü aile katılımın yok diyecek kadar az olduğunu belirten Öğretmenlerden ikisi ise genel olarak aile katılım ve desteğinin yetersiz olduğunu söylemekle birlikte bu durumun veliden veliye değiştiğini ve bazı yerlerdeki velilerin okula sık sık geldiğini ve eğitime katılım ve destek de istekli olduğunu belirtmiştir. Araştırmaya katılan velilerin çoğunluğu eğitime katılımı ve desteğinin yeterli olduğu görüşünde bulunmuştur. Velilerin bir kısmı ise kendilerinin eğitime destek verdiklerini fakat eşinin destek vermediğini belirtmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenlerin tamamı aile eğitime katılım ve desteği için yapılaması gereken etkinliklerden veli toplantıları, ev ziyaretleri ve telefon görüşmeleri yaptıklarını belirtmişlerdir. Araştırmaya katılan velilerin çoğunluğu çocuğunun ödevlerine yardımcı olmakla eğitime destek verdiklerini belirtmiştir. Tartışma Çocuk öğrenme güdüsü ve doğal merakıyla doğar. Doğduğu andan itibaren de geldiği dünyayı anlamlandırmaya çalışmaktadır. Zamanla öğrenmek istediği ve anlamlandırmak istedikleri artmaktadır. Bu süreçte cevap bulmaya çalıştığı ilk eğitsel ortam ailedir. Çocuk okula başladığında ise bu eğitim okuldaki eğitimle birleşerek devam etmektedir. Çocuk okula başladığında ailenin çocuğun eğitiminde üstlendikleri sorumlulukları sona ermez aksine yeni sorumluluklar da eklenerek devam eder. Çocuğun eğitiminin kalitesinin artması, evde verilen eğitimle okulda verilen eğitimin birbirinin tamamlaması için aile ve öğretmenlerin birlikte çalışması gerekmektedir. Okul ile aile arasında kurulacak olan iş birliğine okul öncesi eğitiminde başlanması ve akademik eğitimi boyunca sürdürülmesi çocukların davranışlarını ve akademik başarılarını etkilemekle birlikte olumlu yönde artırmaktadır. Aile katılımı çocukların okul başarısını artırdığı gibi anne babaları ve diğer aile üyelerinin gelişimlerine de önemli katkı sağlar. Anne babalara çocuk eğitimiyle ilgili bilgilerden aile içi uygun ilişkilerin geliştirilmesine kadar pek çok beceriyi aile üyelerine kazandırmaktadır (keçeli- Kaysılı, 2008. 69-83). Bu araştırmada öğretmen ve veliler ailenin okulla iş birliği içinde eğitim ortamlarını oluşturması çocuğun akademik başarısı ve gelişimini olumlu yönde geliştirdiği görüşünde bulunmuştur. Öğretmenin ve velilerin okul aile iş birliği için beklentileri olduğunu belirtmişlerdir. İlköğretimde okul-aile iş birliğinin geliştirilmesine yönelik olarak okul yöneticileri, öğretmenler ve öğrenci velilerinin beklenti ve önerilerini çalışmasın da öğretmen yönetici ve velinin karşılıklı iş birliği konusunda görüş birliğinde olduğu ve karşılıklı beklentiler içinde oldukları sonucuna ulaşılmıştır. (E. Gökçe, 2000 ). Okul aile iş birliğinin okuduğunu anlama başarısındaki ilişkiyi inceleyen araştırma da ise okulla iş birliği içinde olan ailelerin çocuklarında okuduğunu anlama başarısının yüksek olduğu sonucuna ulaşılmıştır (S. Çelenk ,2003). Yapılan araştırmalar okul aile iş birliğinin önemini vurgulasa da Türkiye’de halen istenilen düzeyde değildir. Bölgeden bölgeye birçok nedenlerden dolayı aile iş birliği sağlanmamakla birlikte bu durum köylerde katılım çok daha düşüktür. Bu araştırmada öğretmen ve veli görüşleri de bunu doğrulamaktadır. Sonuç ve Öneriler Öğretmenlerin ve velilerin, köy okullarında yapılan aile katılımı çalışmalarının değerlendirilmesine ilişkin görüşlerinden elde edilen bulgular doğrultusunda ortaya çıkan sonuçlar şöyle özetlenebilir:  Öğretmenler hem öğrenci açısından hem aile açısından hem de uygulanacak olan eğitim programı ve etkinliklerin kalitesi açısından ailenin eğitime katılımı ve desteğini önemli olduğunun farkındadırlar.  Veliler eğitime destek verdiklerinde çocuklarının daha başarılı olacakları için ve okula karşı ilgileri artacağı için aile katılımını önemli görmektedirler.  Öğretmenler köyde yaptıkları aile katılımı ve desteğine yönelik çalışmaları yetersiz görmektedirler.  Öğretmenler köyde velilerden çok az destek görmektedir. Veliler çocuklarının eğitimiyle yeterince ilgilenmemekte ve süreçte yer alamamaktadır.  Veliler ise eğitime olan desteklerini yeterli görmektedir.  Veliler çocuklarının eğitimine ödevleri konusunda yardımcı olmaya çalışmakta fakat eğitim seviyesinin düşük olması, bir çok velinin okuryazar olmamasından dolayı ödevleri konusunda sınırlı ölçüde yardımcı olmaktadır.  Bazı veliler ise çocuklarına ders çalışmaları konusunda öğüt ve nasihatlerde bulunarak yeterli ölçüde destek olduklarını düşünmektedirler.  Bu da velilerin eğitime katılım ve destek konusunda yeterli bilinçte olmadığını göstermektedir.  Köy okullarında aileleri eğitim sürecine katacak uygulamalar sınırlıdır.  Veli açısından ailelerin eğitime katılımı önündeki engeller: mevsimlik işçi göçleri, çocuk sayılarının fazla olması, dil problemi, eğitim seviyesinin düşüklüğü, annelerin kültürel baskı altında olması ailelerin meşguliyetlerin ve sorumluluklarının fazla olmasıdır.  Öğretmen açısından aile katılım çalışmalarının önündeki engeller ise öğretmenlerin bölge kültürüne yabancı olması, dil problemi nedeniyle veliyle sağlıklı iletişim kuramaması, bölgenin olumsuz şartlarından dolayı aktif olamayışıdır.  Öğretmenlerin görüşlerine göre veli çocuğunun zekasının ve yapabileceklerinin farkında değildir. Bu nedenle aileyi bilinçlendirmek için halk eğitim ve kaymakamlıklar bünyesinde seminerler, konferanslar yapılmalıdır.  Öğretmene güvenen veli desteğini artıracağı için bu güveni oluşturmaya yönelik ev ziyaretleri sıklıkla yapılmalıdır.
  • Öğe
    Yüksek lisans ve doktora öğrencilerinin görüşleri doğrultusunda araştırma yöntem ve teknikleri dersinin bireylere katkısı ve önemi
    (2017) Memduhoğlu, Hasan Basri; Önür, Zehra
    Giriş Araştırma, bilgiye ulaşma amacıyla yapılan tüm çalışmaları içeren süreçtir. Günlük hayatta, öğrenmek istediğimiz ya da öğrenmek zorunda olduğumuz bilgileri edinebilmek için çeşitli araştırmalar yaparız. Ancak bilimsel bir araştırma yapmak, bundan daha fazla, daha kapsamlı ve daha kurallı bir sürece işaret eder. Bilimsel araştırma; veri toplama, analiz ve yorumunda belirli prosedürlere uyulan araştırmalardır (Balcı, 2011). Belirli bir metodolojiye ve prosedürlere sahip bilimsel araştırmalar yoluyla, insanlığın gelişiminde önemli yere sahip bilimsel bilgi üretilir. Araştırma yöntem ve teknikleri dersi, araştırma yapacak bireylere bu prosedürlerin öğretilmesinin amaçlandığı bir derstir. Verilen eğitim ile bireylerin yapacağı bilimsel araştırma ve çalışmaların kurallara uygun olması ve aynı zamanda bu çalışmaların nasıl yapılacağı konusunda bireye yol gösterilmesi hedeflenmektedir. Türkiye’de araştırma ile ilgili dersler 80’li yıllarda okutulmaya başlanmış, ancak 1997 yılında yapılan düzenlemeyle üniversitelerin programlarından bu dersler çıkarılmıştır. Daha sonra yapılandırmacılık anlayışının hâkim olduğu yeni bir program hazırlanınca, araştırma derslerinin eksikliği ve önemi fark edilmiş ve YÖK kararı ile yeniden üniversitelerdeki birçok bölümün ders programına araştırma dersi konulmuştur (Fırat, İzmirli, İzmirli ve Kurt; 2011). Lisansüstü eğitim programlarının tamamına yakınında da bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri dersi yer almaktadır. Lisansüstü programlar, alana ilişkin uzmanlık ve üst akademik gelişimin sağlandığı eğitimler olarak, bilimsel bilgi üretimi ve kullanımında öğrencilere yeterlikler kazandırmayı hedefler. Bu programlardaki araştırma dersinde, öğrencilerin bilimsel metodolojiye uygun olarak araştırma yapma ve bulgularını bilimsel kurallara uygun olarak raporlama yeterliği kazanmaları hedeflenir. Araştırmanın Amacı Bu araştırmanın amacı, lisansüstü öğrenime devam eden öğrencilerin, lisansüstü programlarda aldıkları bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri dersi hakkındaki görüşlerini saptamaktır. Bu görüşlerin, dersin etkililiği ve verimliliği ile ilgili bir kanı oluşturması beklenmektedir. 1.Lisansüstü öğrencilerinin bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri dersine ilişkin sahip oldukları genel izlenimleri nasıldır? 2.Lisansüstü öğrencilerinin bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri dersinin zorunlu olup olmaması ile ilgili görüşleri nelerdir? 3.Lisansüstü öğrencilerinin, bu dersin öğrenciye, eğitim sistemine ve topluma katkısı ile ilgili düşünceleri nelerdir? 4.Lisansüstü öğrencilerinin dersin içeriği ve işleniş tarzına ilişkin görüş ve önerileri nelerdir? Yöntem Lisansüstü öğrenimine devam eden öğrencilerin bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri dersine ilişkin görüşlerini belirlemek amacı ile yapılan bu çalışmada tarama modeli kullanılmıştır. Tarama modelindeki araştırmaların temel özelliği, geçmişte veya halen var olan bir durumun belirli özelliklerinin betimlenmesi için veri toplanmasıdır (Biçer, Bozkırlı, Er; 2013). Araştırmada nitel araştırma yönteminin tercih edilmesinin nedeni ise bu yöntemin toplumsal yaşam ve insan ile ilgili problemleri, görüşme ve gözlem gibi tekniklerle sorgulayarak, anlamları ve ilişkileri parçadan bütüne (tümevarım) açıklamaya olanak sağlamasıdır (Neuman, 2007; Akt. Memduhoğlu 2012). Bulgular Çalışmada, katılımcıların tamamının bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri dersinin zorunlu olması gerektiğini düşündükleri belirlenmiştir. Bu cevapların gerekçeleri olarak, araştırma yapacak bir bireyin araştırma yöntemlerini, kurallarını ve tekniklerini tam olarak bilmeden sağlıklı ve işlevsel bir araştırma yapamayacağı gösterilmiştir. Bilimsel araştırmanın metotlarını ve kurallarını bilmeyen bir öğrencinin, hem öğretim sürecinde hem de akademik çalışmalar yaparken birçok zorlukla karşılaşacağı ve yardım alma ihtiyacı duyacağı belirtilmiştir. Çalışmaya katılanların ifadelerine göre, araştırma yöntem ve tekniklerinin öğretimi sadece yükseköğretim kurumlarında değil ortaöğretim kurumlarında da yapılmalıdır. Ortaöğretimde verilecek temel bir bilimsel araştırma eğitimi ile öğrencilerin üniversitedeki eğitime hazırlıklı olmaları sağlanacak ve kullanılan terim, kavram ve yöntemlere yabancı olmamaları sağlanmış olacaktır. Ayrıca öğrencilerin bilimsel çalışmalar hakkındaki fikirlerine ve bilimsel çalışma yapma isteklerine olumlu yönde katkı sağlanmış olacaktır. Bunun yanında öğrencilerin bilimsel araştırma yapmanın çok zor olduğuna yönelik inançlarının değiştirilmesine de katkı sağlanmış olacaktır. Bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri dersini alan bir öğrenci daha nitelikli ve sistemli araştırma yapmayı öğreneceğinden, yapacağı çalışmalarda sahip olduğu bilgilerle aynı oranda nitelikli ve sistemli olacaktır. Yine katılımcıların görüşlerine göre; araştırma yöntem ve tekniklerini kavrayarak yola çıkan bir araştırmacı, yapacağı bilimsel çalışmalarda sistematik bir yol izleyecek, güvenilir ve geçerli bir çalışma yapabilecektir. Bilimsel çalışmaların nitelikli ve güvenilir olduğu bir ortamda kaliteli bilimsel düşünceler gelişecek ve dolayısıyla kaliteli düşünen, sorgulayan ve araştıran bireyler yetiştirilmiş olacaktır. Bu bireylerin yer alacağı eğitim sisteminin kalitesi artacağı gibi, eğitimin niteliğinden fazlası ile etkilenen toplumun bilimsel düşünce tarzı ve bakış açısındaki kalite de aynı ölçüde artacaktır. Kaliteli eğitimin kaliteli bir toplum oluşturacağı görüşü, tartışılmayacak kadar açık bir durumu ifade etmektedir. Tartışma Çağımızın eğitim sisteminin temel amacı; araştıran, sorgulayan, üreten, ürettiğini paylaşan ve bunları gerçekleştirirken bilimsel bir tutum sergileyen bireyler yetiştirmektir. Bu amaç göz önüne alındığında, bireylerin araştırmanın yöntem ve teknikleri konusunda eğitimden geçmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu eğitimi sağlamak için, günümüzde eğitim fakültelerinin lisans bölümlerinin büyük çoğunluğunda bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri dersi okutulmaktadır. Böylelikle ilerde genç bireyleri eğitecek ve topluma kazandıracak öğretmen adaylarının, bu bireyleri araştıran, sorgulayan ve düşünen bireyler olarak yetiştirmelerini sağlamak hedeflenmektedir. Yetiştirilmesi hedeflenen bu bireylere kazandırılmak istenen bir diğer önemli özellik ise araştırma yeterliğidir. Araştırma yeterliği, araştırma teknikleri, istatistik, ölçme-değerlendirme ve bilgisayar bilgisi alanlarının bir bileşeni olarak ifade edilmektedir. Yapılan çalışmalar araştırma eğitimindeki eksiklerin ve yetersizliklerin ciddi boyutlarda devam ettiğini ortaya koymaktadır. Bununla birlikte, son yıllarda araştırma bilincini yerleştirmek ve araştırma niteliklerini geliştirmek üzere önemli adımlar atılmış, araştırma yöntemleri konusunda yayınlar artmış ve araştırma ile ilgili dersler lisans ve lisansüstü düzeydeki eğitim programlarında yer almıştır (Saracaloğlu, 2008). Bilhassa genç nesiller yapılandırmacı yaklaşım temele alınarak yetiştirilmek isteniyorsa; bilimsel araştırma, inceleme, problem çözme ve eleştirel düşünme becerilerini kazandırmakla yükümlü olan öğretmenlerimizin öncelikle kendilerinin bu beceri ve yeterliklere sahip olmaları da büyük bir önem taşımaktadır. Sonuç ve Öneriler Geleceğin öğretmenlerine, akademisyenlerine, araştırmacılarına bilimsel düşünme, sorgulama, araştırma ve bilgiye ulaşmanın doğru ve objektif yollarının öğretilmesi ve öğrendiklerini kullanma becerilerinin gelişmesine yardımcı olunması araştırma derslerinin okutulması ile mümkündür. Bu nedenle araştırma yöntem ve teknikleri dersi lisans ve lisansüstü programlarda zorunlu olarak okutulmalıdır. Araştırma yöntem ve teknikleri eğitimi alan bir birey sadece kendi kişisel gelişimine ve bilimsel çalışmalarına katkı sağlamakla kalmayacak, aynı zamanda içinde bulunduğu topluma da fayda sağlayacaktır. Hayata, insana ve yaşananlara objektif ve eleştirel bir bakış açısı ile bakmayı bilen, sorgulayan, bilime ve bilmeye merak duyan, düşünen ve düşündüklerini nasıl aktarabileceğini bilen bireylerin yetiştirilebilmesi için, bu bireyleri yetiştirecek öğretmenlerin ve akademisyenlerin aynı bilimsel bakış açısına ve düşünce yapısına sahip olacak şekilde yetiştirilmesi çok önemlidir. Bu da araştırma derslerinin okutulması ile mümkündür. Bu nedenle dersin öneminin kavranması ve içeriğinin öğrenciye tam anlamı ile aktarılabilmesi için, bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri dersi zorunlu bir ders olarak programda yer almalıdır.
  • Öğe
    Üniversite yönetimine öğrenci katılımı bağlamında öğrenci konseyinin etkililiği
    (2017) Memduhoğlu, Hasan Basri; Aynas, Suat
    Giriş Demokratik eğitimlerde yönetim ile öğrenciler arasında işbirliğinin sağlanması, eğitim sürecinin paydaşların tümünün yönetime katkısı ve katılımı hedeflenmektedir. Bu kapsamda öğrenci temsilcilerinin varlığı Türk eğitim sisteminde ilk kademelerde bile kendine yer bulmuştur. Daha ilkokul yıllarından başlanarak sınıf başkanlığı seçimlerinin yapılması, çocukların adayları oylaması, çocuklarda demokrasi bilincinin oluşmasında etkili olmaktadır. Çocukların kendi yönetimlerinde sembolik de olsa karar sahibi olması, çocuklarda liderlik ve demokrasi bilincinin gelişmesine, çocukların yönetime katılımlarına ilişkin farkındalıklarının artmasına katkı sağlamaktadır. Bu süreç en üst öğrenim kademesi olan üniversitelerde öğrenci temsilcilerinin seçimleri, akabinde oluşturulan üniversite öğrenci konseyi ve son aşaması olan ulusal öğrenci konseyi ile daha sistematik olarak işlemeye devam etmektedir. Üniversiteler öğrenci konseyi yönetmeliğine göre, üniversite yönetiminde öğrenci temsilcilerinin belirlenen düzeyde bazı kurullara katılması ve öğrenci sorunlarına çözüm aranması ya da öğrencileri ilgilendiren konularda görüş belirtmesi, bu yolla öğrencilerle yönetim arasında iletişim kurulması amaçlanmaktadır (YÖK, 2005). Bu etkili iletişim, ancak üniversite yönetiminin öğrencileri de üniversitenin yönetiminde demokratik bir paydaş olarak değerlendirmesi ve buna mümkün olduğu kadar çok olanak sağlamasıyla gerçekleşir. Yükseköğretim kurumları öğrenci konseyleri yönetmeliğinde öğrencilerin gelişimine katkı sağlamak, ihtiyaçlarını karşılamak, faaliyetlere katılımlarını özendirmek gibi amaçlar doğrultusunda, yükseköğretim kurumları yönetim organları ile öğrenciler arasında etkili bir iletişim kurmak amaçlanmıştır. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Öğrenci Konseyi Yönergesinde de bu tanımlayamaya uygun bir açıklama yapılmıştır. Bu kapsamda öğrenci konseylerinin, üniversite öğrencilerinde demokratik seçim algısının oluşturulmasında ve bunun geleceğe taşınarak öğrenciler tarafından içselleştirilmesinde önemli bir rol üstlendiği söylenebilir. Alanyazın incelendiğinde üniversitelerde öğrenci konseyleri ile ilgili bazı çalışmalar yapıldığı, ancak yapılan bu çalışmaların sayısının az olduğu görülmektedir. Yapılan bu çalışmalardan birinde, konseyin varlığı öğrenciler tarafından anlamlı bulunmuştur ( Şahin, 2005). Bu çalışmada öğrenciler sadece konseyin üniversitenin yönetimine katılımından ziyade üniversitelerde eğitim öğretim programlarının oluşturulma sürecinde de etkili olması gerektiği şeklindeki istediklerini ifade etmişlerdir. Benzer şekilde (Gül, 2010) yapılan bir çalışmada ise öğrenci konseyinin etkililiğinin ve yönetime katılım payının az olduğu vurgulanmıştır. Yıldırım (2011) tarafından yapılan bir çalışmada da öğrenci konseyinin öğrencilerin çoğunluğu tarafından bilinmediği ve etkililiğinin az olduğu belirtilmiştir. Bu bağlamda öğrenci konseyinin etkililiği, konseyin üniversite yönetiminde kendine ne kadar yer bulduğu, yönetimde ne kadar tesirli olduğu ve yönetim ile öğrenciler arasında ne kadar bağlantı kurabildiğiyle ilgilidir. Yönetimde katılımı yüksek olan öğrencilerin, üyesi oldukları konsey ve toplulukları daha çok benimsediği ve aidiyet duygusunun oluşması ile etkililiklerinin artabileceği düşünülmektedir. Araştırmanın Amacı Bu çalışmanın amacı, Üniversite Öğrenci Konseyinin etkililiğini, öğrencilerin ve konsey üyelerinin görüşlerine göre belirlemektir. Bu genel amaç doğrultusunda aşağıdaki sorulara cevap aranmıştır. 1. Öğrenci konseyi üyeleri ve sınıf, bölüm, fakülte temsilcileri öğrenciler tarafından ne ölçüde tanınmaktadır? 2. Sınıf, bölüm ve fakülte temsilcileri ile konsey üyelerinin seçimine ilişkin öğrencilerin görüşleri nelerdir? Temsilcileri ve konsey üyelerinin seçimi ile ilgili işleyiş mevzuata uygun işlemekte midir? 3. Öğrenci konseyinin yürüttüğü çalışmalardan ve etkinliklerden öğrenciler ne düzeyde haberdardır? 4. Öğrenci konseyi üyeleri ve sınıf, bölüm, fakülte temsilcilerinin seçimi, görevleri, yürüttükleri çalışmalar konusunda yaşanan temel sorunlara ve önerilere ilişkin öğrencilerin görüşleri nelerdr? 5. Öğrencilerin, öğrenci temsilciliğine ve öğrenci konseyine ilişkin görüşleri; öğrenci topluluklarına üye olma, öğrenim görülen fakülte/yüksekokul, sınıf gibi değişkenlere göre farklılık göstermekte midir? Türkiye’de öğrenci konseyleri ile ilgili yapılan çalışmaların sınırlı olması, öğrenci konseylerinin işlevsellikleri ile ilgili bilgilerin sınırlı düzeyde kalmasına neden olmaktadır. Yerli literatürde konuya ilişkin çok sınırlı sayıda araştırmanın olduğu görülmektedir. Yurt dışında ise önemli sayıda çalışma yapılmıştır. Bu kapsamda öğrenci konseyleri ile ilgili çalışmaların yapılması ve elde edilen sonuçların ilgili kişi ve kurumlara sunulması, akabinde gerekli düzenlemelerin yapılması önem arz etmektedir. Öğrenci konseyleri üniversitelerde öğrencilerin yönetime dahil oldukları önemli bir mekanizmadır. Yapılacak olan bu çalışma ile Yüzüncü Yıl Üniversitesinin yönetim birimlerinden biri olan Öğrenci Konseyi hakkında mevcut durum ortaya çıkarılmaya çalışılacaktır. Öğrenci konseyinin üniversite içindeki etkililiğinin belirlenmesi ile, varsa bir eksiklik ve aksaklık belirlenerek, konseyde yapılması gereken değişikler hakkında ilgili birimlerin fikir edinmesine yardımcı olunacaktır. Bu çerçevede konseyin üniversitedeki demokratik yönetim anlayışına ne kadar katkı sunduğu, varsa eksiklikleri, öğrenci konseyinin oluşumunda izlenen pratik yollar gibi etkenler belirlenecek ve üniversitenin yönetsel anlamda gelişimine bir nebze de olsa katkı sunulacaktır. Bu birimlerin demokratik düzeyde seçilmeleri ve işlemeleri üniversitelerin yönetsel amaçlarından biridir. Bu kapsamda bu araştırma ile öğrenci konseyinin mevcut olan sorunları tespit edilerek çözüm önerilerinde bulunulacağı ve konseyin işlevselliği ile etkililiğinin arttırılması ile üniversitede demokratik yönetim anlayışına katkı sağlanacağı düşünülmektedir. Ayrıca bu çalışmadan elde edilecek çıktıların, özellikle yerli literatürde önemli bir boşluğu dolduracağı, pratikte ise karar vericilere ve uygulayıcılara önemli bir ilham kaynağı olacağı düşünülmektedir. Yöntem Bu araştırma betimsel tarama modelindedir. Betimsel tarama modeli, araştırmaya konu olan olay ya da durumu var olduğu şekliyle betimlemeyi amaçlayan araştırma yaklaşımıdır. Araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne kendi koşulları içinde tanımlanmaya çalışılır (Karasar,2007). Araştırmada nicel ve nitel veri toplama tekniklerinin birlikte kullanıldığı karma yöntem kullanılmıştır. Nicel verilerin toplanmasında Bilal Yıldırım (2011) tarafından geliştirilen Üniversite Öğrenci Konseyinin Etkililiği Ölçeği kullanılmıştır. Nitel verilerin toplanmasında odak grup görüşmesi tekniği kullanılmıştır. Odak grup görüşmesi; görüşmeyi yapan kişinin küçük bir grup insandan (genellikle dört ile sekiz kişi arası) bir dizi sorun hakkında düşünmesini istemesi ve hedef olarak da grubun bir konu hakkında ne düşündüklerinin kavranmasıdır. Nitel veriler için araştırmacılar tarafından geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formu kullanılmıştır. Araştırmanın evrenini Yüzüncü Yıl Üniversitesi lisans ve ön lisans öğrencileri oluşturmaktadır. Araştırmanın örneklemi ise tüm yüksekokul ve fakültelerin lisans programlarına devam eden öğrencilerden tabakalı örnekleme yöntemi ile seçilen 1000 öğrenci ve Üniversite Öğrenci Konseyi üyelerinden oluşmaktadır. Örneklem seçiminde tabakaları fakülteler oluşturacağından fakültelerden seçilecek öğrencilerin örneklemdeki oranı dikkate alınmıştır. Verilerin analizinde betimsel istatistiklerin (yüzde, frekans, aritmetik ortalama, standart sapma) yanı sıra parametrik testlerden bağımsız örneklemler için t-testi ve tek yönlü varyans analizinden (ANOVA) yararlanılacaktır. Bulgular Çalışma sonucunda beklenen bulgular; öğrenci konseyi üyelerinin görev ve sorumluluklarının öğrenciler tarafından yeterince bilinmediği, temsilci seçimine ilişkin öğrencilerin büyük çoğunluğunun bir fikir sahibi olmadığı ve işleyişi bilmediği, öğrenci konseyinin ilgili yönerge ve yönetmelikler kapsamında sorumluluklarını yeterince yerine getirmediği, üniversite ile ilgili yönetimsel kararlarda öğrenci konseyinin sadece temsili olarak yer aldığı, kararlarda etkisinin az olduğu, öğrenci konseyi ve temsilcilerin üniversite öğrencileri arasındaki tanınırlıklarının fakülteden fakülteye değiştiği, üniversite öğrenci konseyinin etkililiğinin ilgili yönetmelik ve yönergelerde belirtildiği şekilde istenilen düzeyde olmadığı gibi sonuçların elde edilmesi beklenmektedir. Tartışma Çalışma projelendirilmiş olup hala devam etmektedir Sonuç ve Öneriler Çalışma projelendirilmiş olup hala devam etmektedir
  • Öğe
    Comparative analysis of Syrian refugee students’ and Turkish students’ metaphorical perceptions of English learning
    (2017) Memduhoğlu, Hasan Basri; Çelik, Şehnaz Nigar; Koç, Sevgi
    Problem Durumu Statement of The Problem Metaphors have been described in many different ways in different studies. Metaphors is broadly defined as “any comparison that cannot be taken literally” (Bartel, 1983). According to Lakoff and Johnson (1980) “The essence of metaphors is understanding and experiencing one kind of thing in terms of another”. The value of a metaphorical conceptualization is that it transfers characteristics of what is known to what is less known in a way that promotes understanding (Ortony, 1993). Traditionally metaphors have been viewed as figures of speech that embellish the speaker’s language. More recently, psychologists and linguists began recognizing metaphors as an “important tool of cognition and communications” (Ortony & Fainsilber, 1989) that reflects “images of social phenomenon” (Morgan, 1983) through “mapping two often incompatible domains into one another” (Kramsch, 2003). In other words, metaphor could be viewed as a cognitive means for people to filter reality through their own mental images of real world phenomena (Nikita ve Furuoka, 2008). Educational researchers are frequently asking questions about how better to understand educational theory and practice. Therefore, through the years, they have employed a variety of both quantitative and qualitative tools to understand the perceptions about education. Metaphors are one of these tools that is commonly used to reveal the students’ or teachers’ perceptions and beliefs about curricula, concepts or the changing paradigm in education system. English is a compulsory course at the first and second semester of all departments in Yuzuncu Yil University. Yuzuncu Yil University, which hosts many foreign students that are generally from the Middle East countries is situated in the eastern part of Turkey and border to Iran. With the rise of conflicts in Syria and the Law on Foreigners and International Protection which gives the Syrian refugees the equal rights to health and education, the number of refugees in Turkey has reached to 2,5 million (Emin, 2016). Yuzuncu Yil University hosts 301 Syrian refugee students who have enrolled to Yuzuncu Yil University to continue their higher education since 2013 with the rise of the conflicts in their country. English is taught as a foreign language in Turkey and as the medium of instruction in Yuzuncu Yil is Turkish, Syrian refugee students have to learn both Turkish and English as foreign languages. It is observed that Syrian students display a positive attitude towards English courses comparing to other compulsory courses. According to Horwitz (1987), studying learner beliefs about language learning is important not only because such beliefs may influence students’ expectations for and commitment to their language learning, but also because such beliefs may be more susceptible to change than cognitive style variables or affective variables such as attitudes and motivation. As a research instrument in educational studies, metaphors provide several important and unique qualities. In the field of education, most studies employ metaphor or metaphor analysis as a research tool to describe the philosophy of education, shifts in education policies and the curriculum theory. To this end, in this study, metaphor is used as a research tool to depict the students beliefs and attitudes about English language learning. By revealing the learning experiences they have encountered by metaphor conceptualization the study aims to make a comparison between Syrian Refugee students’ and Turkish students’ perception of English language learning. Araştırma Yöntemi In this qualitative study, metaphor analysis was employed to reveal the students’ beliefs and learning experiences of English. The participants were 60 Syrian refugee students and 60 Turkish students at Yuzuncu Yil University in 2nd semester of the academic year 2016/2017. Photocopied forms with an incomplete sentence written in Turkish “Learning English is like…, because..” were distributed to the students.The students were asked to concentrate on only one metaphor to describe learning English. The resemblance between the metaphor topic (learning English) and the metaphor vehicle (the required response) was emphasized through the use of the word “like”. The resemblance was expected to be clarified through the use of the word “because”. By doing this, participants implicit beliefs were expected to be explicit. The analysis of the data followed the methodology of metaphor analysis. Metaphor analysis is essentially a qualitative research methodology related to content analysis, but it also allows researchers to apply a quantitative procedures on categorical data, resulting from the uncovering of the meanings and reasoning beneath those consciously set forth by the participants in each metaphorical relationship (Moser, 2000). The analysis of the metaphors consisted of the following stages: (1) naming/labelling, (2) sorting, (3)metaphor compilation &categorization, (4) inter-rater reliability. For the reliability of the study, a lecturer was asked to categorize all metaphors into specified conceptual themes again by using compilation of metaphors list and conceptual categories list. The formula (Reliability= Agreement/Agreement +Disagreement X100) formed by Miles and Huberman (1994) was used to estimate the inter-coder reliability rate. Beklenen/GeçiciSonuçlar Expected Results: By analysing the metaphorical conceptualization of English language learning, the students’ attitudes and the experiences of language learning are aimed to be revealed. In this way, by revealing the possible problems, students encountered during language learning process, the precautions can be taken to foster their learning. The second expected result is about the Syrian refugees students’ observed positive attitudes towards English. In this study, the observed positive attitude together with its reasons are expected to be revealed and transferred to language instruction. Furthermore, the cultural motivation of Turkish and Arabic students behind the use of metaphors are also going to be explored.
  • Öğe
    Eğitimde kız çocuklarının devam oranlarının artırılmasına yönelik değişkenlerin araştırılması (Van ili örneği)
    (28. Uluslararası Eğitim Bilimleri Kongresi, 2018) Memduhoğlu, Hasan Basri; Durğun, Hakan; Ceylani, Mahsuni
    Bu Araştırma; “Eğitimde Kız Çocuklarının Devam Oranlarının Artırılmasına Yönelik Değişkenlerin Araştırılması (Van İli Örneği)” kapsamında elde edilen veriler ışığında kız çocuklarının devam oranlarının artırılması ve akademik başarılarına etkilerinin kısa, orta ve uzun vade de belirleyerek çeşitli öneriler sunulması hedeflenmiştir. Eğitimde 2023 vizyon çerçevesinde eğitimin önemi ve devamlılığı vurgulanmıştır. Bireylerin Özellikle temel eğitim almanın önemi ve topluma getirisi dikkate alındığında, temel eğitimdeokullaşmanın ne kadar önemli olduğu akademik çevre tarafından bilinen bir gerçektir. Ülkemizdeözellikle doğu ve güney doğu bölgelerindeki iller olmak üzere, kız çocuklarının temel eğitim hakkınıtam olarak kullanmadıkları sürekli tartışılan bir konu olmuştur. Bu bölgelerde kız çocuklarının okulagönderilmesi konusunda nihai kararı büyük oranda aile vermekle birlikte diğer akrabalar da etkiliolabilmektedir. Bu kapsamda devamsızlığıneğitim/öğretime etkilerinin araştırılması hedeflenmiştir. Yöntem Araştırma kapsamında nicel veri toplama tekniği (Anket) geliştirilerek uygulanmıştır. Araştırma evreni belirlenirken Van iline bağlı 13 ilçede devamsızlık yapan Kız/Erkek öğrenci sayıları dikkate alınmış, Buna göre 1100 aile ile görüşülerek anketler doldurulmuş ve sonuçları değerlendirilmiştir. Bulgular Yapılan analizler sonucunda şu sonuçlar ortaya çıkmıştır. ekonomik, sosyal ve geleneksel anlayışa dayalı faktörlerin etkili olduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmada, kız çocuklarının eğitim hakkını tam olarak kullanabilmeleri için, eğitim bakanlığının bu yöndeki projelerini sürdürmesi, yerel yönetimlerin bu süreçte etkin sorumluluklar üstlenerek, yerel düzeyde çözümler üretecek projeler devreye koymaları, okullarda görev yapan yönetici ve öğretmenlerin kendi okul çevresinde bulunan velilerle görüşmeler yaparak kız çocuklarının okula gönderilmesi konusunda olumlu bir tutum oluşturmaları yönünde daha fazla çaba sarf etmeleri önerilir. Sonuç Eğitim paydaşları devam oranlarının arttırılması ile ilgili yenilikçi proje fikirleri geliştirerek özellikle kız çocuklarını eğitim hayatında tutmaları hedeflenmelidir.
  • Öğe
    Okullarda seçmeli ders uygulamasını değerlendirme ölçeğinin geliştirilmesi
    (Ejer Congress, 2018) Memduhoğlu, Hasan Basri; İpek, Yusuf
    Problem Durumu Hayatın her alanında yaşanan hızlı değişim, eğitim sistemini de değişime zorlamaktadır. Bu zorlamalar sonucu eğitim uygulamaları, önceki dönemlerle karşılaştırıldığında daha öğrenci merkezli bir anlayışla yürütülmeye başlanmıştır. Eğitim süreçlerine öğrenci, veli ve öğretmen katılımının sağlıklı bir biçimde hayata geçirilmesi durumunda eğitim paydaşlarının eğitime katılımını artıracaktır. Eğitim paydaşlarının katılımı ile birlikte eğitimle duygusal bağları güçlenmiş olacaktır. Bu yönüyle de eğitim süreçlerine istekli katılım sağlanabildiği oranda eğitim paydaşlarının gözünde eğitim daha cazip olacaktır. Ülkemizde de zaman zaman, eğitim sisteminde düzenlemeler yapılmaktadır. Bu düzenlemelerden biri de 2012 yılında kabul edilen 6287 sayılı Kanundur. Bu kanunla yapılan değişimlerden biri 4+4+4 modeliyle hayata geçirilen kesintili zorunlu on iki yıllık eğitim modelidir. Bu düzenlemeyle birlikte 8 yıllık kesintisiz zorunlu eğitim yerine, 12 yıllık zorunlu kademeli eğitim getirilmiş, 12 yıllık süre üç kademeye ayrılmıştır. 6287 sayılı Kanunla yapılan düzenlemeler seçmeli derslere ilişkin düzenlemeleri beraberinde getirmiştir. Seçmeli derslerin yelpazesi genişletilmiş, ortaokul düzeyinde seçmeli ders sayısı artırılmıştır. Kesintili 12 yıllık zorunlu eğitim düzenlemesinin en önemli amaçlarından birinin değişik kademelerde oluşturulacak seçmeli derslerle eğitimden beklentilerin, sosyal ve kültürel taleplerin karşılanması olduğu belirtilmektedir (MEB, 2012a). Bu amaca uygun olarak ortaokullarda derslerin seçmeli ve zorunlu dersler olarak düzenlendiği görülmektedir. Zorunlu dersler öğrencilerin okullarından mezun olmaları için gereken dersler iken seçmeli dersler ise öğrencilerin farklı ders grupları içinden seçebilecekleri derslerdir. Seçmeli dersler velilerin resmi dilekçeyle çocuklarının almasını istedikleri derslerin listesi ile okullara başvurması yoluyla öğrencilere okutulmaktadır. Seçmeli derslerin dünyada iki ayrı uygulama şeklinin olduğu gözlenmektedir. Bunlardan birincisi dil, tarih ve din gibi bazı tartışmalı alanlarda kullanılmasıdır. Seçmeli derslerin İkinci uygulama şekli ise öğrencilerin istidatlarını ve ilgilerini geliştirici ve ortaya çıkarılmasında kullanılmaktadır. Türkiye’de ise seçmeli dersler yoluyla farklı ilgi, ihtiyaç ve yeteneklere sahip öğrencilere programlarda farklı ders seçenekleri sunulmaktadır. Bu kapsamda Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu İlköğretim Kurumları (ilkokul ve ortaokul) Haftalık Ders Çizelgesini 2012-2013 öğretim yılında başlamak ve aşamalı olarak uygulanmak üzere yeniden düzenlemiştir. Düzenlemede yapılan son değişiklikle birlikte ilköğretim kurumlarında (ortaokul kademesinde) 6 saati seçmeli, 29 saati zorunlu olmak üzere toplam 35 saat haftalık ders yükü oluşmuştur. Seçmeli ders saatlerinde okutulmak üzere; Din Ahlak ve Değerler, Dil ve Anlatım, Yabancı Dil, Fen Bilimleri ve Matematik, Sanat ve Spor İle Sosyal Bilimler olmak üzere 6 grupta 21 farklı seçmeli ders belirlenmiştir. Seçmeli dersler, uygulandıkları eğitim sistemlerini demokratikleştirme yönünde önemli işlevlere sahiplerdir. Seçmeli dersler, öğrencilerin ilgi, istidat ve kabiliyetleri doğrultusunda geliştirmesine olanak verme, bireylerin kendini gerçekleştirmesine ve istekleri doğrultusunda gelişimine imkân sunan uygulamaları kapsar. Seçmeli dersler bu yanıyla, aynı ilgi ve yeteneğe sahip bireylerin, benzer ihtiyaçlara bağlı olarak aynı sınıfta toplanmalarına olanak sağlamaktadır. Araştırma Yöntemi Bu araştırma, tarama modelindedir. Tarama modelinde, araştırmaya konu olan olay, birey ya da nesne kendi koşulları içerisinde ve olduğu gibi tanımlanmaya çalışılır (Karasar, 2009). Evren ve Örneklem Araştırmanın evreni Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sınırlarında yer alan Bağlar, Kayapınar, Sur ve Yenişehir İlçelerindeki kamu ortaokullarında görev yapan 3540 öğretmenden oluşmaktadır. Örneklemde oranlı tabakalı örnekleme tekniği kullanılarak Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi sınırlarında yer alan Bağlar, Kayapınar, Sur ve Yenişehir İlçelerindeki İli’nde yer alan ortaokullarda görev yapan 280 branş öğretmeninden oluşmaktadır. Ölçme Araçlarının Geliştirilmesi Öğretmenlerin görüşlerine göre ortaokullarda seçmeli ders uygulamasının değerlendirilmesinde kullanılacak geçerli ve güvenilir ölçme araçlarını geliştirmek amacıyla birinci aşamada literatür kapsamlı olarak incelenmiş ve elde edilen kuramsal bilgilerin ışığında 70 maddeden oluşan bir ölçek taslağı oluşturulmuştur. Daha sonra bu taslak araç, eğitim bilimleri, araştırma yöntemleri ve istatistik alanlarında uzman 8 öğretim üyesinin görüşüne sunulmuştur. Uzmanların görüş ve önerileri doğrultusunda söz konusu ölçeğin madde sayısı, tekrarların ve benzer ifadelerin çıkarılması ile 60 maddeye indirgenerek 2018 Bildiri Özetleri Kitabı / EJERCONGRESS 2018 Conference Proceedings 650 uygulamaya hazır hale getirilmiş ve “Okullarda Seçmeli Ders Uygulamasının Değerlendirilmesi Ölçeği” olarak adlandırılmıştır. “Okullarda Seçmeli Ders Uygulamasının Değerlendirilmesi Ölçeği”, geçerlik ve güvenirliğini belirlemek üzere Diyarbakır İli’nde yer alan ortaokullarda görev yapan 280 branş öğretmenine uygulama yapılmıştır. Örneklem sayısının faktör analizi için uygunluğunu belirlemek için KMO ve Barlett küresellik testi yapılmıştır. KMO değerinin uygun olduğunun görülmesinin ardından, ölçeklerin yapı geçerliliği için açımlayıcı faktör analizi olan temel bileşenler analiz yöntemi esas olarak alınmıştır. Ölçeğin güvenirliği için de iç tutarlılık katsayısını elde etmeyi hedefleyen Cronbach alfa değeri ölçüt olarak değerlendirilmiştir. Türkiye’de ise seçmeli dersler yoluyla farklı ilgi, ihtiyaç ve yeteneklere sahip öğrencilere programlarda farklı ders seçenekleri sunulmaktadır. Bu kapsamda Millî Eğitim Bakanlığı Talim ve Terbiye Kurulu İlköğretim Kurumları (ilkokul ve ortaokul) Haftalık Ders Çizelgesini 2012-2013 öğretim yılında başlamak ve aşamalı olarak uygulanmak üzere yeniden düzenlemiştir. Düzenlemede yapılan son değişiklikle birlikte ilköğretim kurumlarında (ortaokul kademesinde) 6 saati seçmeli, 29 saati zorunlu olmak üzere toplam 35 saat haftalık ders yükü oluşmuştur. Seçmeli ders saatlerinde okutulmak üzere; Din Ahlak ve Değerler, Dil ve Anlatım, Yabancı Dil, Fen Bilimleri ve Matematik, Sanat ve Spor İle Sosyal Bilimler olmak üzere 6 grupta 21 farklı seçmeli ders belirlenmiştir. Üç faktörlü olarak saptanan okullarda seçmeli ders uygulamasının değerlendirilmesi ölçeği her bir alt faktörü için güvenirliğin bir göstergesi olarak alfa iç tutarlık katsayısı ve bu çerçevede madde toplam korelasyonları hesaplanmıştır. Faktörlerde yer alan maddelerin madde toplam korelasyonları birinci faktörde .639 ile .843; ikinci faktörde .686 ile .795 ve üçüncü faktörde .665 ile .821 arasında değişmektedir. Elde edilen değerlere göre ölçekte yer alan maddelerin iyi derecede ayırt edici özellikte oldukları değerlendirilmiştir. Tüm ölçütler göz önünde bulundurulduğunda, doğrulayıcı faktör analizi sonucunda elde edilen üç faktörlü bir yapının iyi bir modele sahip olduğu savunulabilir. Beklenen/Geçici Sonuçlar Ölçekte yer alan maddeler birbirinden bağımsız 3 faktörde toplanmıştır. Analiz sonucunda birinci faktör 21, ikinci faktör 12 ve üçüncü faktör 5 maddeden oluşmuştur. Okullarda seçmeli ders uygulamasının değerlendirilmesine dönük olarak geliştirilen ölçeğe ilişkin olarak elde edilen açıklanan varyans (Cronbach alfa) değeri; birinci faktörde % 36,049; ikinci faktörde % 25,353 ve üçüncü faktörde % 13,487 olduğu görülmüştür. Her üç faktörün açıkladığı toplam varyans ise % 74,889 olarak belirlenmiştir. Birinci faktör için hesaplanan alfa katsayısı .964 iken, aynı katsayı ikinci faktör için .917 ve üçüncü faktör için .983 olarak belirlenmiştir. Toplam alfa güvenirlik katsayısı ise. 986 olarak bulunmuştur. Okullarda seçmeli ders uygulamasının değerlendirilmesi Ölçeği’nin açımlayıcı faktör analizi sonucunda elde edilen model, doğrulayıcı faktör analiziyle (DFA) test edilmiştir. Yapılan analizler sonucunda, uyum değerleri RMSEA için; 0.089, NFI için 0.97; NNFI için 0.98; PNFI için 0,92; CFI için, 0.98; IFI için 0.98; RFI için; 0.97 ve RMR için ise 0.068, c²/sd=2,92 olarak bulunmuştur.
  • Öğe
    Ebeveynlerin görüşlerine göre ev okulu uygulaması ve Türkiye’de uygulanabilirliği
    (EJERCongress, 2018) Memduhoğlu, Hasan Basri; Mazlum, Muhammed Mehmet; Çelik, Şehnaz Nigar
    Problem Durumu Hayatın kendisi kadar doğal bir süreç olan eğitimin, geleneksel okullar aracılığıyla çocuğun yaratıcılığını sınırlandırdığı, özgün fikir oluşturamayan, ezberci bireyler yetiştirdiği uzun yıllardır süregelen bir tartışmadır. Tartışmaların odak noktasında ise uzmanlarca belirlenen mevcut eğitimin ve okulların doğruluğunun sorgulanması düşüncesi ile öğrencilerin zihinsel ve ruhsal anlamda özgür hissederek yaratıcı kapasitelerini geliştirecekleri öğrenme ortamlarının oluşturulması hayali yer almaktadır. Ailelerin ve eğitimcilerin geleneksel eğitimin kalıplarını sorgulayarak çocuklarının yaratıcı doğasına ve öğrenme hızına daha uygun şartlar oluşturma istekleri onları ev okulu gibi alternatif okul uygulamalarına yöneltmiştir. Ev okulu (homeschooling); ebeveynlerin gözetimi ve sorumluluğu altında çocuklara evde verilen eğitim faaliyetlerini içeren bir alternatif okul uygulamasıdır (Reich, 2005). Çocukların evde eğitimi, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere Avusturalya’da ve Batı Avrupa ülkelerinde giderek daha fazla tercih edilmeye başlanan bir eğitim seçeneği haline gelmiştir (Arai, 1999; Aurini ve Davies, 2005; Collom, 2005; Stevens, 2003). Çocukları için evde eğitimi tercih eden aileler kendilerini, alışılageldik toplum yapısından ayrı görmektedir (Nemer, 2002). Ancak şimdilerde özellikle ABD’de artan sayısı ve çeşitliliği ile ev okulu giderek ana akım haline gelmekte; eğitimcilerin ve politika belirleyicilerin evde eğitime ilgi duymaları ile birlikte konuya ilişkin yapılan araştırmalar hızla artmaktadır (Collom, 2005). En eski eğitim yöntemlerinden birisi olan ev okulunun (Hanna, 2012) başlangıç noktasını; ülke dışında görev yapan devlet görevlileri, askerler ve misyonerlerin kendilerinden uzakta bulunan çocuklarını eğitme istekleri ile okula devam etmek için sağlık durumu uygun olmayan çocukların eğitilmesi isteği oluşturmuştur (Özkaya, 2013). Günümüzdeki anlamıyla ev okulu ise 1970’lerde güçlü dini kaygılar ve daha iyi akademik eğitim olmak üzere iki temel hareket noktasına dayanmaktadır (Isenberg, 2007; Marlow, 1994). Çocukları için evde eğitimi tercih eden aileler, değer ve inançlarının standart okul yöntemleriyle bağdaşmadığını (Nemer, 2002), tüm yönleri ile tanıdıkları çocuklarına bir şeyler öğretmek için en doğru kişinin kendileri olduğunu düşünmektedir (Aurini ve Davies, 2005). Ayrıca ev okulu; her çocuk için eğitim programının ve öğrenme çevresinin bireyselleştirilmesinin yanı sıra fiziksel şiddet, uyuşturucu, alkol, psikolojik istismar gibi kötülüklerden çocukları uzaklaştırarak onlara daha güvenli bir çevre sunma arzusuyla tercih edilmektedir (Ray, 2015). Türkiye’de anne-babaların çocuklarına evde eğitim vermeleri yalnızca çocuğun sağlık problemi nedeniyle en az dört ay süreyle örgün eğitim kurumlarından yararlanmasının mümkün olmadığı durumlarda, velinin başvurusu ve ev ortamının bu eğitime uygunluğunun onaylanması şartıyla mümkün olabilmektedir (MEB, 2010). Çocuklarının sağlık sorunları nedeniyle onlar için evde eğitim yapan aileler, uygulamanın yararlı olduğunu ve çocuklarının gelişimine katkı sağladığını düşünmektedir (Taşdemir ve Bulut, 2015). Bunun dışında Türkiye’de yukarıda bahsedildiği anlamıyla bir ev okulu uygulaması yasal olarak bulunmamaktadır ve ev okulu uygulamalarına ilişkin ailelerin bilgileri oldukça sınırlıdır (Memduhoğlu, Mazlum ve Alav, 2015). Bu çalışmanın amacı, ev okulu uygulamasına ve bu uygulamanın Türkiye’de uygulanabilirliğine ilişkin ebeveynlerin (annebabadan birisi) görüşlerini belirlemektir. Bu doğrultuda çalışmada aşağıdaki sorulara yanıt aranmıştır: Ebeveynler çocukları için nasıl bir eğitim/okul hayal etmektedirler? Ebeveynlerin, mevcut ev okulu uygulamalarının avantajları ve dezavantajlarına ilişkin görüşleri nelerdir? Ebeveynlerin, (Türkiye’de yasal olarak uygulanması durumunda) çocukları için ev okulunu tercih etme/etmeme nedenleri nelerdir? Ebeveynlerin, Türkiye’de ev okulunun uygulanabilirliğine yönelik görüşleri nelerdir? Araştırma Yöntemi Nitel yöntemle yapılan bu çalışma, bir ayağı ABD’de yürütülen “Alternatif Okul Uygulamaları ve Türkiye Açısından Uygulanabilirliği” başlıklı Proje kapsamında gerçekleştirilmiştir. Proje kapsamında ABD’nin çeşitli eyaletlerinde bir aylık süre boyunca yapılan gözlem ve araştırmalar sonucu elde edilen teorik ve pratik bilgiler; akademisyenlerin, il eğitim yöneticilerinin, kamu ve özel okul yöneticilerinin ve öğretmenlerinin, müfettişlerin, sendika temsilcilerinin, sivil toplum örgütü temsilcilerinin ve velilerin katılımıyla Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesinde düzenlenen panelde paylaşılmıştır. Panelin ardından eş 2018 Bildiri Özetleri Kitabı / EJERCONGRESS 2018 Conference Proceedings 477 zamanlı olarak düzenlenen üç ayrı çalıştayda katılımcılara üçer alternatif okul türü ile ilgili detaylı bilgiler paylaşılmış, konuya ilişkin tartışma ortamı yaratılmıştır. Araştırmanın verileri, bu sırada yapılan odak grup görüşmesi yoluyla toplanmıştır. Odak grup (focus group) görüşmesi, katılımcıların birbirlerinin düşünce ve konuşma arzularını tetiklemelerine ve böylece konuya ilişkin kendi algılarını daha net ve açık yüreklilikle ortaya koymalarına ortam hazırlamaktadır (Kitzinger, 1990). Araştırmanın çalışma grubu, ilgili çalıştaya katılım gösteren 13 ebeveynden (anne-babadan birisi) oluşmuştur. Bu çalışmada konu edilen ev okulu uygulamasına yönelik olarak daha önceden geliştirilen yarı yapılandırılmış görüşme formundaki sorular çalıştay esnasında katılımcılara yöneltilmiştir. Yapılan görüşmeler iki farklı video kayıt cihazı ile bir ses kayıt cihazına kaydedilmiş, daha sonra kayıtlar deşifre edilmiştir. Verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Bu amaçla katılımcı görüşleri, yarı yapılandırılmış görüşme formundaki sorular esas alınarak kategorilere ayrılmıştır. Daha sonra yapılan betimlemeler tümevarım yöntemi ile yorumlanmıştır. Ev okulu (homeschooling); ebeveynlerin gözetimi ve sorumluluğu altında çocuklara evde verilen eğitim faaliyetlerini içeren bir alternatif okul uygulamasıdır. Çocukların evde eğitimi, başta Amerika Birleşik Devletleri (ABD) olmak üzere Avusturalya’da ve Batı Avrupa ülkelerinde giderek daha fazla tercih edilmeye başlanan bir eğitim seçeneği haline gelmiştir. Çocukları için evde eğitimi tercih eden aileler, değer ve inançlarının standart okul yöntemleriyle bağdaşmadığını, tüm yönleri ile tanıdıkları çocuklarına bir şeyler öğretmek için en doğru kişinin kendileri olduğunu düşünmektedir. Türkiye’de ise çocuğun örgün eğitime devam edemeyecek bir sağlık problemiyle karşılaşması durumu dışında ev okulu uygulaması yasal olarak bulunmamaktadır. Bu çalışmanın amacı, ev okulu uygulamasına ve bu uygulamanın Türkiye’de uygulanabilirliğine ilişkin ebeveynlerin (annebabadan birisi) görüşlerini belirlemektir. Bir ayağı ABD’de yürütülen “Alternatif Okul Uygulamaları ve Türkiye Açısından Uygulanabilirliği” başlıklı BAP Projesi kapsamında gerçekleştirilen bu çalışma nitel yöntemle yürütülmüştür. Araştırma verileri söz konusu Proje kapsamında gerçekleştirilen çalıştayda yapılan odak grup görüşmesi yoluyla toplanmıştır. Araştırmanın çalışma grubu, ilgili çalıştaya katılım gösteren 13 ebeveynden (anne-babadan birisi) oluşmuştur. Çalıştayın ardından video kayıt cihazından deşifre edilen verilerin çözümlenmesinde betimsel analiz tekniği kullanılmıştır. Araştırmaya katılan ebeveynler; çocuklarının ahlaki ve manevi yönlerden gelişimini öncelikli hale getiren, tek tip birey yetiştirmeyen, çocuğun özgüvenini ve sorumluluk bilincini geliştiren, eleştirel düşünmeyi teşvik eden, özgürlük alanlarının ve yapılacak etkinliklerin türünün ve zamanının çocuklarla birlikte belirlendiği bir okul hayali kurulmaktadır. Katılımcılar ev okulunu çocuğun bireysel öğrenme hızına göre eğitilmesi, kendi evinde rahat hissetmesi, çocuğu okulun gereksiz müfredatından kurtarması, anne-babanın çocuğu tüm yönleriyle tanıyan en doğru kişi olması yönleriyle olumlu; çocuğun sosyalleşmesinin kısıtlanması ve çocuğun eğitim kalitesinin anne-babanın eğitim seviyesine ve becerisine bırakılması gibi yönleriyle olumsuz değerlendirmişlerdir. Katılımcıların tamamına yakını; toplumun sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapısı ile eğitim seviyesinin uygun olmadığı ve bu konunun suiistimali de beraberinde getirebileceği gibi nedenlerle Türkiye’de ev okulunu uygulanamaz bulmuşlardır. Ayrıca katılımcılar, çocuklarının sosyalleşmelerinin kısıtlanması ve kendilerinin de yeteri kadar vakit ayırıp nitelikli bir eğitim yapamayacakları düşüncesiyle Türkiye’de bu uygulamanın yasal olması durumunda dahi kendi çocukları için böyle bir eğitimi tercih etmeyeceklerini belirtmişlerdir. Ebeveynlerin, çocukları için hayal kurdukları eğitim ortamını sağlama potansiyeli taşıyan ev okulu uygulamasının Türkiye’de uygulanabileceğine inanmamaları ve yasal şartlar oluşsa dahi çocukları için ev okulunu tercih etmemeleri araştırmanın önemli bir bulgusudur. Türkiye’de eğitimin merkeziyetçi yapılanmasının yanı sıra toplumun sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapısı ile eğitim düzeyi, ev okulunun uygulanabilirliğine ve uygulanması durumunda ailelerin buna girişebileceklerine yönelik inancı düşürmektedir. Beklenen/Geçici Sonuçlar Araştırmaya katılan ebeveynler; çocuklarının ahlaki ve manevi yönlerden gelişimini öncelikli hale getiren, tek tip birey yetiştirmeyen, çocuğun özgüvenini ve sorumluluk bilincini geliştiren, eleştirel düşünmeyi teşvik eden, özgürlük alanlarının ve yapılacak etkinliklerin türünün ve zamanının çocuklarla birlikte belirlendiği bir okul hayali kurulmaktadır. Katılımcılar ev okulunu çocuğun bireysel öğrenme hızına göre eğitilmesi, kendi evinde rahat hissetmesi, çocuğu okulun gereksiz müfredatından kurtarması, anne-babanın çocuğu tüm yönleriyle tanıyan en doğru kişi olması yönleriyle olumlu; çocuğun sosyalleşmesinin kısıtlanması ve çocuğun eğitim kalitesinin anne-babanın eğitim seviyesine ve becerisine bırakılması gibi yönleriyle olumsuz değerlendirmişlerdir. Katılımcıların tamamına yakını; toplumun sosyo-ekonomik ve sosyo-kültürel yapısı ile eğitim seviyesinin uygun olmadığı ve bu konunun suiistimali de beraberinde getirebileceği gibi nedenlerle Türkiye’de ev okulunu uygulanamaz bulmuşlardır. Ayrıca katılımcılar, çocuklarının sosyalleşmelerinin kısıtlanması ve kendilerinin de yeteri kadar vakit ayırıp nitelikli bir eğitim yapamayacakları düşüncesiyle Türkiye’de bu uygulamanın yasal olması durumunda dahi kendi çocukları için böyle bir eğitimi tercih etmeyeceklerini belirtmişlerdir.
  • Öğe
    Özel öğretim kurumlarının dönüştürülmesine alternatif bir yaklaşım: sözleşmeli okullar ve Türkiye'de uygulanabilirliği
    (2018) Memduhoğlu, Hasan Basri; Mazlum, Muhammed Mehmet; Çelik, Şehnaz Nigar
    Sözleşmeli okul fikri ilk kez 1974 yılında Amerikan akademisyen Ray Budde'nin "Sözleşmeyle Eğitim" (Education by Charter) adlı eserinde ortaya atılmıştır.
  • Öğe
    İl Milli Eğitim Müdürlükleri bünyesinde Ar-Ge birimlerinin çalışmaları hakkında yönetici ve öğretmen görüşler
    (2018) Memduhoğlu, Hasan Basri; Durğun, Hakan; Ceylani, Muhlis
    Amaç. Bu araştırma; eğitimde Araştırma Geliştirme (Ar-Ge) biriminin ve Ar-Ge faaliyetlerinin önemine ve eğitime etkisine ilişkin yönetici ve öğretmen görüşlerini belirlemektir.
  • Öğe
    Kronik bir sorun olarak Türkiye'de öğretmen sirkülasyonu: q analiz
    (2018) Turhan, Mehmet; Memduhoğlu, Hasan Basri
    Öğretmen sirükülasyonu dünyada birçok coğrafyada önemli eğitim sorunları arasında gösterilmektedir.
  • Öğe
    Eleştirel ve yaratıcı düşünmeyi teşvik eden bir uygulama: paideia okullarının Türkiye'de uygulanabilirliğine ilişkin eğitim paydaşlarının görüşleri
    (2018) Memduhoğlu, Hasan Basri; Çelik, Şehnaz Nigar; Mazlum, Muhammed Mehmet
    Paideia, "bir çocuğun terbiye edilmesi" (the unbringing of a child) anlamında bir Antik Yunan sözcüğüdür.
  • Öğe
    Destek eğitim odasında görev alan sınıf öğretmenlerinin destek eğitim odası hakkındaki görüşleri
    (2018) Memduhoğlu, Hasan Basri; Altunova, Nebi
    Bu araştırmanın amacı destek eğitim odasında görev almış sınıf öğretmenlerinin destek eğitim odası uygulaması hakkındaki görüşlerini belirlemektir.
  • Öğe
    Türkiye'de bulunan eğitim çağındaki Suriyeli mültecilerin eğitimi sorunu (Van ili örneği)
    (2018) Memduhoğlu, Hasan Basri; Kultas, Emrah
    Bu çalışmanın amacı, Türkiye'ye göç etmiş ve halen Van ilinde yaşamlarını sürdüren eğitim çağındaki Suriyeli mültecilerin yaşadıkları eğitim sorunlarını açığa çıkararak çözüm önerileri geliştirmektir.