2) Makale

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 43
  • Öğe
    Dil Kurallarının Kıraat Tercihindeki Etkisi (Kutrub Örneği)
    (2021)
    Kur’an’ı doğru okumak ve anlamak için çeşitli çalışmalar yapılmıştır. Bu çalışmaların bir kısmı, Kur’an’ın dili olan Arapça ile ilgili olmuştur. Bu çalışmalarda bu dilin kuralları tespit edilmiştir. Bu kurallar tespit edilirken Arapçanın şah eseri olarak kabul edilen Kur’an’dan da istifade edilmiştir. Öbür taraftan tespit edilen bu kurallar Kur’an’a uygulanmış, bu kurallar gerekçe gösterilerek bazı kıraatler tercih edilmiştir. Dil kurallarını Kur’an’a uygulayan ve bu açıdan kıraat tercihinde bulunan ilk ve en önemli dilcilerden biri de Kutrub lakabı ile meşhur olan Ebû Ali Muhammed b. elMüstenîr’dir. Kutrub, Me‘âni’l-Kur’an ve Tefsîru Müşkili İ‘râbih adıyla kaleme aldığı filolojik tefsirinin önemli bir kısmını kıraatlere ayırmıştır. Bunun için çalışmanın konusu olan dil kurallarının kıraat tercihindeki etkisi, Kutrub’un bu tefsiri bağlamında ele alınmıştır. Bu çalışmada önce kıraat kelimesinin sözlük ve terim anlamları belirtilmiş, kıraat ve dil âlimlerinin kıraatlere olan farklı yaklaşımlarına değinilmiş ve kıraat âlimlerinin, dil kuralları çerçevesinde kıraatleri tercih veya tenkid eden dilcilere yönelttikleri eleştirilere işaret edilmiştir. Ardından Kutrub’un hayatı, mezhebi, hocaları, öğrencileri ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Daha sonra Kutrub’un bu tefsiri bağlamında dil kurallarının kıraat tercihindeki etkisinin üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda Kutrub’un özelinde dilcilerin kıraat yaklaşımları hakkında bilgi verilmiş, Kutrub’un kıraat tercihine etki eden dil kuralları başlıklar altında ve örnekler üzerinde irdelenmiştir. Kıraat âlimleri, Hz. Peygamber’den gelen kıraatleri tespit etmeye çalışmış, bunun için sahih bir senede dayanan, Hz. Osman döneminde çoğaltılan Mushaf nüshalarının en az birisine uygun olan ve bir vecihle de olsa Arapçaya uyumlu bulunan kıraatleri kabul etmiş, diğerlerini reddetmişlerdir. Dilciler ise kıraat değerlendirme ve tercihlerini, dile göre yapmış; dile uygun gördükleri kıraatleri tercih etmiş, dile aykırı buldukları kıraatleri eleştirmişlerdir. Dilcilerden biri olan ve Mutezile mezhebi mensubu bulunan Kutrub, Basra’da doğmuş, ilmini geliştirmek veya iş bulmak amacıyla Bağdat’a geçmiş, burada Abbasî halifeleri Mehdî veya Hârûn er-Reşîd’in çocuklarını eğitmiş, daha sonra Kerec’e geçerek oranın valisi Ebû Dülef Kasım b. İsa el-‘İclî’nin çocuklarını talim etmeye başlamıştır. Kutrub, vefatından kısa bir süre önce Bağdat’a dönmüş ve orada vefat etmiştir. Kutrub, Me‘âni’l-Kur’an eserinde bir surenin tefsirine geçmeden önce ilgili surenin kelimelerine dair nakledilen kıraatleri zikretmiş ve mezkûr kıraatler hakkında gerekli gördüğü dilsel açıklamalara yer vermiştir. Kıraatlerin senedlerine yer vermeyen ve onları bu açıdan değerlendirmeyen Kutrub, kıraatlerin kârilerini genellikle zikretmiş, bazen zikrettiği kıraatin kârisi hakkında ihtilaf olduğuna işaret etmiştir. Kıraatlerin tabi olunması gereken bir sünnet olduğunu, bu konunun temelini naklin teşkil ettiğini ve kıraatlerin Mushaf hattına uygun olması gerektiğini belirten Kutrub, genellikle Mushaf yazısına uygun olmayan kıraatleri en sona bırakmıştır. Kutrub, kıraatler için dilsel açıklamalar yapmış ve onların dile aykırı olmadığını ispatlamaya çalışmıştır; ancak dile uygunluğu gerekçe göstererek bazı kıraatleri tercih etmiştir. O, tercihlerini ahsen, akyes, aheb ileynâ vb. ifadelerle yapmış, tercih etmediği kıraatleri ise şâz, mergûb anhâ, kabîh vb. tabirlerle ortaya koymuştur. Kutrub bu tercihlerini genellikle lügat ve sarf ilimleri çerçevesinde yapmış, zaman zaman nahiv ilminin kurallarına başvurmuş, az da olsa belagat ilimlerinden de istifade etmiştir. Kutrub, kıraatlerle ilgili değerlendirmelerini tamamen dil üzerinden yapmış, dile uygun bulmadığı mütevâtir kıraatlerin bile şâz olduğunu söylemiş ve onları tenkit etmekten geri durmamıştır. Ayrıca o, dile dayanarak bazı Kur’an kelimeleri için farklı vecihler zikretmiş ve bunların sahih/doğru/güzel olduğunu ifade etmiş; ancak bunların kıraat olarak nakledilmediğini, bunun için Kur’an’ın bu şekilde okunamayacağını belirtmiştir.
  • Öğe
    Hıdır b. Abdirrahman el-Ezdî ve et-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’ân Adlı Tefsirinin Tanıtım ve Tahlili
    (2018)
    Tefsir, Allah Teâlâ’nın kelamı olan Kur’ân’ı açıklama ve yorumlama faaliyetidir. Tefsir faaliyetleri, Hz. Peygamber’le başlamış, ondan sonra sahabe, tâbiîn ve diğer alimler tarafından sürdürülmüş ve bu konuda yüzlerce eser meydana getirilmiştir. Bu eserlerin bir kısmı, Kur’ân’ın sadece bir bölümünü ihtiva ederken bir kısmı da Kur’ân’ın tamamını ele almıştır. Aynı şekilde bu çalışmaların bir kısmı kısa ve özet olurken bir kısmı da uzun ve ayrıntılı olmuştur. Tefsir faaliyeti, ya Hz. Peygamber, sahabe, tâbiîn, diğer alimlerin görüşleri ile İsrâiliyât denilen ve Ehl-i Kitap’tan yapılan nakillerle ya da değişik ilimlerin verileri vasıtasıyla yapılmaktadır. Bu iki yöntemi kullanarak bir tefsir meydana getiren alimlerden birisi de hicri 700, miladi 1301 yılında, Dımaşk’ta vefat eden Hıdır b. Abdirrahman el-Ezdî’dir. Ezdî, et-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’ân olarak isimlendirdiği tefsirinde Kur’ân’ı baştan sona kadar ele almakta; ancak sadece tefsire ihtiyaç duyduğunu düşündüğü kelime ve ayetleri tefsir ederek kısa ama özlü bir tefsir ortaya koymaktadır. Müfessir, tefsirinde kendisinden önce yazılmış olan tefsirlerin bir özetini ortaya koymaktadır.
  • Öğe
    HIDIR B. ABDURRAHMAN EL-EZDÎ’NİN KUR’AN’I KUR’AN İLE TEFSİR ANLAYIŞI
    (2019)
    Hz. Peygamber ile başlayan tefsir faaliyeti; sahabe, tâbiîn ve etbâu’t-tâbiîn ile devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir. İlk başta şifahî rivayetlere dayanan bu faaliyet; zamanla yazılı hale getirilmiş, bu konuda çok sayıda ve değişik eserler kaleme alınmıştır. Kur’an tefsir edilirken çeşitli metodlara başvurulmuştur. Bazı alimler; rivayet tarikiyle Hz. Peygamber, sahabe, tâbiîn ve önceki müfessirlerin tefsirlerini naklederek Kur’an’a hizmet etmeye çalış- mış, bazı alimler de dirayet tarikiyle tefsir yapmaya gayret etmişlerdir.Tefsir yapılırken Kur’an’ın terimlerine, kalıp ifadelerine; ayetlerin siyak-sibakına ve Kur’an’ın bütünlüğüne dikkat etmek son derece önem arz ettiği bilinen bir husustur. Bunun için müfessirler, bu ilkeye muvafık tefsir yapmaya önem vermiş ve bunu en önemli tefsir yaklaşımlarından kabul etmişlerdir. Kur’an’ın Kur’an ile tefsir metodu denilen bu tefsir türünde, ayetler başka ayetler ile tefsir edilmeye çalışılmaktadır. Bu tefsir metoduna önem veren müfessirlerden biri Hıdır b. Abdurrahman el-Ezdî’dir (616-700/1220- 1301). el-Ezdî, et-Tibyân fî tefsîri’l-Kur’an adıyla kaleme aldığı tefsirinde, Kur’an’ı yine Kur’an ile tefsir etmeye büyük önem vermiş; Kur’an’ın kelime ve kalıp ifadelerine değinmiş; bu yaklaşımını Kur’an’ın bütünlüğüne ve ayetlerin siyak-sibakına dikkat ederek yapmıştır. Bu makalede, el-Ezdî’nin Kur’an’ı Kur’an ile tefsir yaklaşımı üzerinde durulacak, konu örneklerle somutlaştırılmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    İbn Ebü’l-‘İzz’in Kur’ân’ın Kur’ân’la Tefsir Metoduna Yaklaşımı
    (2021)
    Tefsir yapılırken Kur’ân’ın ıstılahlarına, kalıp ifadelerine; âyetlerin siyakına ve Kur’ân’ın bütünlüğüne riayet etmek son derece önem verilmesi gereken bir husustur. Bunun için müfessirler, Kur’ân’ı öncelikle bu tefsir metoduna göre anlamaya çalışmış ve bunun ehemmiyetine dikkat çekmişlerdir. İbn Ebü’l-‘İz, yaşadığı dönemde etkili bir âlim olan İbn Teymiyye ve öğrencilerinden etkilenerek Kur’ân’ı Kur’ân ile tefsir etmeye önem vermiştir. Zira İbn Teymiyye, Kur’ân’ı Kur’ân ile tefsir etmenin en güzel tefsir metodu olduğunu belirtmiş, öğrencileri de bu metodun önemine vurgu yapmışlardır. İbn Ebü’l-‘İz, ilme ve âlimlere ulaşmanın son derece kolay olduğu bir dönemde ve coğrafyada dünyaya gelmiş ve hayatını sürdürmüştür. Ancak söz konusu dönem, siyasî ve mezhebî taassuptan dolayı bazı âlimlerin baskı gördüğü bir zaman dilimi olmuştur. Bu âlimlerden biri olan İbn Ebü’l-‘İz, bu baskılara direnmiş ve doğru bildiğini söylemekten ve yazmaktan geri durmamıştır. Bunun için bazı sıkıntılara maruz kalmış ve dört ay hapsedilmiştir. Bu çalışmada, önce Kur’ân’ı Kur’ân ile tefsir etme metodu hakkında kısaca bilgi verilecek, ardından İbn Ebü’l-‘İzz’in hayatı, eserleri ve ilmî kişiliği ele alınacaktır. Son olarak onun bu metot çerçevesinde yaptığı tefsirlerin üzerinde durulacaktır.
  • Öğe
    Kutrub’un “Me‘âni’l-Kur’ân ve tefsîru müşkili i‘râbih” Adlı Eseri Bağlamında Kur’ân’daki Edatların Anlamı
    (2020)
    Kur’ân’ın tefsir metotlarından biri, filolojik tefsir yöntemi denilen Kur’ân’ın dil ilimleri çerçevesinde tefsir edilmesidir. Bu kapsamda Kur’ân, lügat, iştikâk, sarf, nahiv, beyân, bedî‘ ve me‘ânî gibi dil ilimleri vasıtasıyla tefsir edilmektedir. Kutrub lakabıyla meşhur olan Ebû Ali Muhammed b. el-Müstenîr, ilk filolojik tefsir yazan âlimlerdendir. Kutrub, Me‘âni’l-Kur’ân ve tefsîru müşkili i‘râbih ismiyle kaleme aldığı eserinde sûrelerin tefsirini üç kısma ayırmaktadır. Önce sûrede farklı okunan kelimeleri ele almakta, söz konusu kelimeler hakkında rivayet edilen kıraatleri incelemekte ve mezkûr kıraatleri Arap sözü ve şiiriyle gerekçelendirmeye veya tenkit etmeye çalışmaktadır. Ardından sûrenin garip kelime ve ifadelerini araştırmakta ve yine Arap sözü ve şiiri ile bunların anlamlarını bulmaya çaba göstermektedir. Daha sonra i‘râbı müşkil olan âyetleri sarf ve nahiv ilimleri açısından değerlendirmektedir. Kutrub, Kur’ân’da geçen edatların özelliklerinden ve kelama olan tesirinden bahsetmekte, birbirlerinin yerine kullanılan ve birbirleriyle karıştırılan edatlara da dikkat çekmektedir. Bu çalışmada Kur’ân’da geçen ve Kutrub’un tefsirinde değerlendirilen edatlar hakkında genel bilgiler aktarılacak, ardından Kutrub’un söz konusu edatlar hakkındaki değerlendirmelerine yer verilecektir.
  • Öğe
    Molla Bedreddin Sancar ve Sünnetle Tefsir Anlayışı (Bakara Suresi Bağlamında)
    (2021)
    Siirt’in Tillo ilçesinde dünyaya gelen Molla Bedreddin Sancar, Şark medrese usulüne göre ilim tahsil eden, yine aynı usule göre talebe yetiştiren, yetiştirmeyi sürdüren bir âlim ve müfessirdir. Siirt yöresinde Seyda Molla Bedri/Bedreddin olarak tanınan Sancar, üçü tefsir alanında olmak üzere birkaç eser kaleme almıştır. Sancar, değişik metotlarla Kur’ân’ı tefsir etmeye çalışmıştır. Bunlardan biri de Asr-ı saadetten itibaren en önemli tefsir metotlarından kabul edilen Hz. Peygamber’in söz, fiil ve takrirlerinden (onaylamalarından) oluşan sünnetidir. Çalışmada önce müfessirin hayatı ve eserleri hakkında kısa bilgilere yer verilecek, ardından Sancar’ın sünnetle tefsir anlayışına geçilecektir. Bu kapsamda müfessirin Ebde‘u’l-beyân adlı eserinde Bakara suresi çerçevesinde sünnetle yaptığı tefsirler üzerinde durulacak, söz konusu tefsir metoduna hangi amaçlarla müracaat ettiği tespit edilmeye çalışılacak ve konu örneklerle somutlaştırılacaktır. Çalışmanın kaynaklarını, başta müfessirin hal tercümesini veren eserler, kendisi ve eserleri hakkında yapılan akademik çalışmalar ile onun mezkûr tefsiri teşkil edecektir. Öte yandan müfessirin tefsir, hadis kaynakları ile Kur’ân ilimleri ve tefsir usulü alanında yazılan eserler de başvurulacak kaynaklar olacaktır.
  • Öğe
    Molla Gürânî ve Nahçivânî’nin Tefsir İlmindeki Konumları ve Eserlerinde Yer Alan Belli Bazı Ayet Tefsirlerinin Mukayeseli İşlenmesi
    (2020)
    Molla Gürânî, en önemli alim ve müfessirlerdendir. İbn Hacer el-Askalânî gibi büyük alimlerden ders alan Molla Gürânî, Kahire’de bulunan Berkûkıyye, Bursa’daki Kaplıca ve Yıldırım Han medreselerinde hocalık yapmıştır. Şehzâde II. Mehmet’in (Fatih) hocası olan Molla Gürânî, onun döneminde Bursa kadılığı, Kazaskerlik ve Şeyhülislâmlık görevlerinde bulunmuştur. Molla Gürânî’nin en mühim eseri, tefsir sahasında kaleme aldığı ve Kur’an’ı baştan sona kadar tefsir ettiği Gâyetü’l-emânî fî tefsîri’l-kelâmi’r-rabbânî (Gâyetü’l-emânî fî tefsîri’sseb‘il-mesânî) adlı eseridir. Molla Gürânî, Kur’an’ı kesbî ilimlerle tefsir etmeye çalışmış, lafızların ötesinde işaretler istinbât etmeye çaba göstermemiştir. Nahçivânî ise en önemli mutasavvıf ve müfessirlerdendir. Nah- çivânî, önce akli ve nakli ilimlerde kendisini geliştirmiş, ardından tasavvufa yönelmiş ve Nakşibendî tarikatına intisap etmiştir. Hayatını eser telif etmeye ve irşat faaliyetlerinde bulunmaya adayan Nahçivânî, birçok eser yanında bir tefsir de kaleme almıştır. el-Fevâtihu’l-ilâhiyye ve’l-mefâtîhu’l-gaybiyye olarak isimlendirdiği eserinde, Kur’an’ı baştan sona kadar ele alarak ondan lafızların ötesinde işaretler bulma gayretine girmiş, kendi tabiri ile vehbî bilgilerle tefsir yapmıştır. Nahçivânî, çok az da olsa rivayet ve dirayet metotlarını da kullanmıştır. Çalışmada, Molla Gürânî ve Nahçivânî’nin hayatları, eserleri ve tefsirleri hakkında bilgi verildikten sonra Kur’an’ın rivayet ve dirayet yöntemleriyle tefsir edilen Gâyetü’l-emânî ile işârî/tasavvufî yöntemle telif edilen el-Fevâtihu’l-ilâhiyye tefsirleri belli ayetler çerçevesinde mukayese edilerek aralarındaki farklar ortaya konulmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    OSMANLI TEFSİR GELENEĞİNDE TÜRKÇE TEFSİRLERİN YERİ
    (2020)
    Osmanlı dönemi medreselerinde üzerinde önemle durularak öğretilen ilimlerin başında tefsir ilmi gelmektedir. Tefsir ilmine gösterilen bu özel ilginin neticesinde o dönemde çok sayıda müfessir yetişmiş ve birçok tefsir çalışması yapılmıştır. Bu dönemde tefsirle ilgili kaleme alınan eserler, genellikle şerh ve haşiye türünden olmakla birlikte bunun yanında müstakil tefsirler de tedvin edilmiştir. Öte yandan Osmanlı’da ilim dili Arapça olduğundan tefsirler genellikle Arapça olarak kaleme alınmıştır. Ancak önemli sayıda Türkçe tefsir de yazılmıştır. Ne var ki tedvin edilen Türkçe tefsirlerin birçoğu, derleme ve tercümelerden müteşekkildir. Bu çalışmada, Osmanlı tefsir geleneğindeki Türkçe tefsirlerin yeri incelenmektedir. Öncelikle Türk âlimlerin Arapça ve Türkçe tefsir çalışmaları ile ilgili özet bilgiler aktarılacak, ardından Osmanlı dönemindeki Türkçe tefsir çalışmalarına geçilecektir. Osmanlı dönemindeki tercüme ve Türkçe tefsirin seyriyle ilgili bilgi verilirken genel tefsir çalışmaları içindeki Türkçe olanların az olmasının nedenleri araştırılacaktır. Daha sonra Osmanlı’daki tefsir faaliyetlerinden bahsedilecektir. Osmanlı toplumunda yaygınlık kazanan Türkçe tefsirler ve yazarları tanıtılacak, yaygınlık kazanamayan tefsir çalışmalarıyla ilgili kısa bilgiler verilecektir.
  • Öğe
    TEFSİR İLMİNİN TEMEL KAYNAKLARI (IV-VI. ASIRLAR)
    (2020)
    Kur’ân’ın tefsiri ve onunla alakalı ilimlerde kaleme alınan eserler, İslamî ilimlerde araştırmalarda bulunmak isteyenlerin ihtiyaç duyacakları en önemli kaynaklardandır. Çünkü bütün İslamî ilimlerin ilk ve en önemli kaynağı, Kur’ân’dır. Bunun için bu çalışmamızda Kur’ân’ın tefsiri ve onunla alakalı ilimlerde yazılan eserleri tanıtmak suretiyle araştırmacılara yardımcı olmayı hedefledik. Böylelikle araştırmacılar, ihtiyaç duydukları bilgileri nereden alacaklarını bilecek ve bu bilgilere daha kısa sürede ulaşabileceklerdir. Ancak bu sahada yazılan bütün eserleri kısa da olsa tanıtılması, ciltler dolusu kitap yazmayı gerektirmektedir. Hem bu alanda yazılan eserlerin çok oluşu hem de çalışmamızın bir makale çerçevesinde olması sebebiyle sadece hicri IV-VI. asırlarda kaleme alınan belli başlı eserleri tanıtmayı uygun bulduk. Bunun için bu asırlarda kaleme alınan ve ulaşabildiğimiz belli başlı kaynakları, yazarlarının vefat tarihlerine göre ele alarak tanıtmaya çalışacağız.
  • Öğe
    TEFSİR TABAKÂT ESERLERİ
    (2020)
    Bir tefsir araştırmacısının çalışmasında en fazla ihtiyaç duyduğu kaynakların başında belki de müfessirlerin hayatlarını ve eserlerini ele alan ve bunlarla ilgili hem bilgi veren hem de kaynak gösteren eserler gelmektedir. Çünkü bir tefsir araştırmacısı, büyük ölçüde bu eserler sayesinde konusu ile alakalı kaynak bulabilmekte ve çalışmasını sürdürebilmektedir. Onun için biz bu çalışmamızda müfessirlerin hayatları hakkında bilgi veren ve eserlerini tanıtan birkaç tabakât türü eseri ele alıp inceledik. Bu çalışmamızda müfessirler hakkında bilgi veren eserlerden Süyûtî, Dâvûdî ve Edirnevî’nin aynı ismi taşıyan Tabakâtü’l-müfessirin adlı eserleri ile Muhammed Tâhir el-Fencafîrî’nin Neylü’s-sâ’irîn fî tabakâti’lmüfessirin ve Âdil Nüveyhiz’in Mu‘cemü’l-müfessirîn isimli eserlerini ele aldık. İlgili eserleri değerlendirmeye geçmeden önce kısa bir giriş ile tabakât ve müfessir kelimelerinin anlamları ile müfessirlerin ele alındığı eserlerin çeşitleri konusunda özet bilgiler verdik. Ayrıca mezkûr eserlerin yazarlarının hayatları ile ilgili kısa bilgiler de aktardık. Çalışmada söz konusu eserlerin telif teknikleri ile müfessirleri ele alış tarzları hakkında gereken bilgilere yer verdik ve eserler arasında bulunan farklara dikkat çekmeye çalıştık.
  • Öğe
    Ahmet yesevî’nin divanı hikmet’inde pedagojik unsurlar ve din eğitimi
    (2016) Erpay, İlyas
    Ahmet Yesevî (?-1166), sufi, şair, tarikat kurucusu özellikleriyle, Türkle-rin manevi hayatında asırlar boyu etkisi süregelen büyük bir şahsiyettir.1 Ah-met Yesevî, bugün Kazakistan’ın Çimkent şehrine bağlı Sayram kasabasında dünyaya gelmiştir. Ahmet Yesevînin babası Şeyh İbrahim, Sayram’ın en ünlü şeyhlerindendi. Ahmet Yesevî 7 yaşındayken babasının vefatı üzerine ablası Gevher Şehnaz büyütüp, yetiştirmiştir.2 Ahmet Yesevî, Hz. Ali soyundan geldiği için kendisine “hoca” veya “hace” lakabı verilmiştir. Ahmed Yesevî, Hace Ahmed, Hace Ahmed Yesevî, Kul Hace Ahmed gibi isimlerle de anılmaktadır.3
  • Öğe
    Religious education principles of kazakh zhyrau for the preserve of national identity
    (Social Science Development Journal, 2018) Baıgabylov, N. O.; Erpay, İlyas; Tursunbekova, Zh. A.
    It is obvious to all of us that the Kazakh nation has become the anthem of heroism and exploits, which has gone through many centuries. The issue of independence is not only the problem of today, but also the beginning of the heritage of the ancestors. One of the topical issues in this article is the poetry world, which has been actively engaged in all political and social issues since the foundation of the Kazakh state. It is not enough to overcome the enemy in order to become a state. The state needs mutual understanding, which determines the goals set by the interests of self-centered thinking. That is, the strengthening of the state depends not only on the strength of the armed forces and diplomatic relations, but also on the strength of the spirit. The power of the Spirit is a moral and ethical category that begins with religion. These categories are considered throughout the Kazakh philosophy of the Khanate, the era of the Khanate, the era, educational, political and social levels. But in this article were considered representatives of the Khan era, religious and ethical problems in poems of poets. Especially as they reported to the people the verses written in the surahs of the Koran, and the hadeeth of the prophet Muhammad (sas). Kazakh philosophers can be considered wise and talented in everything. The reason is that they performed several functions in the history of the formation of the Kazakh people. For example, when the khan could not find a solution, when people were scattered, they turned to zhyraus who had an objective look and spoke truthful words that had the courage to say in the most important events in the life of the country, they surprised the khans and batyrs with their wisdom , they calmed the people at tidbits and called for unity. The relevance of the article first speaks of one of the rich history of the nation, while preserving the uniqueness of globalization, and secondly, in order to easily understand such problems as small jihad, big jihad, ahida, sharia and hadith, they are easily presented. According to the representatives of the cultural theory of globalization, if a nation does not know its spiritual worldview, it will lose its uniqueness in boiling cauldron. Thus, the world outlook of zhyraus, propagandizing patriotism and morals, will remain valuable. Key words: globalization, zhyrau, religious education, identification, philosophy
  • Öğe
    Kazakistan’ın örgün eğitim kurumlarında din eğitimi standartlarına ilişkin bir değerlendirme
    (İlahiyatta Akademik Çalışmalar, 2018) Erpay, İlyas
    Dünya ülkelerinin büyük bir kısmında din ve devletin birbirinden ayrılması laiklik ilkesi çerçevesinde benimsenmiş ve her ülke kendi kültür, değer ve yargılarına göre laikliği faklı şekillerde uygulamaya koymuştur (Orazbay, 2013: 208). Bu bağlamda Kazakistan’da laikliğin uygulanması, Kazakların dini ve dünya görüşünü anlamak, gelenek, görenek, adet ve kültürünü oluşturan etmenlerin anlamını araştırmaktan geçer (Sayfunov, 2013: 218.). Dolayısıyla Kazakistan’da laiklik ilkesi, halkın öz kültür, gelenek, görenek ve dünya görüşüne göre şekillenmektedir. Dünyadaki gelişmeler Kazakistan’daki dinsel süreci denetleyen ve kontrol eden unsurlar ile din eğitim sistemini etkilemiş; bağımsızlığın ilk yıllarında kurulan Cumhurbaşkanı İdaresindeki Dini Kuruluşlar ve İlişkiler Konseyi 1997 yılında lağvedilmiştir. Bu dönemden sonra Bilgi ve Kamu İzni Bakanlığı, dini kurum ve kuruluşlarla koordinasyonunu sağlamak amacıyla yetkilendirilmiş bunun yanı sıra Dini Birliklerle İlişkiler Konseyi Sekretaryası kurulmuştur. Bununla birlikte 2005 yılında istenen neticeye ulaşılamadığından, Adalet Bakanlığına bağlı Din İşleri Komitesi kurularak; din devlet ilişkilerinin sistemli hale gelmesi için ilk adım atılmıştır. 2011 yılında önemli gelişmelerin yaşandığı görülmekte ve bu bağlamda; Din İşleri Ajansı kurulmuştur. Ayrıca Dini Faaliyetler ve Dini Kurumlar Kanunu çıkarılmış, dini kurum ve kuruluşlar ile devlet ilişkileri yeniden ele alınmıştır.
  • Öğe
    Dini eğitimden ateizm öğretisine: ilk dönem Sovyet Kazakistan’ında ateizm öğretisi ve tanrısızlar birliği
    (2019) Erpay, İlyas
    Bolşevikler, Ekim devrimi ile Çarlık Rusya’yı yıkarak Sovyetler Birliği devletini kurmuşlardır. Bu dönem ile birlikte Çarlık Rusya’sının Orta Asya halkları için uygulamış olduğu Hıristiyanlaştırma politikası yerini, ateizme bırakmıştır. XX. yüzyılda ateizm, Komünizmin egemen olduğu Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti Birliği’nin resmi ideoloji olmuş ve 1991 yılına kadar hüküm sürmüştür. O dönemlerde dini eğitiminin hakim olduğu Orta Asya’da, seküler eğitime geçilmekle yetinilmemiş, Sovyet rejiminin baskısıyla ateizm öğretisi başlatılmıştır. Böylece genelde Orta Asya’da, özelde Kazakistan’da geleneksel Türk İslam anlayışı tamamen tahrip edilmiştir.
  • Öğe
    Eğitimde inovasyon ve din eğitimi ilişkisi
    (İktisadi ve Sosyal Yönleriyle İnovasyon, 2019) Erpay, İlyas
    İnsanlığın varoluşundan bu yana eğitim ve din eğitimi faaliyetleri farklı şekillerde de olsa devam etmiş ve dinamikliğini korumuştur. Her dönemde inovatif gelişmelerle beraber eğitim materyalleri, eğitim yöntemleri, eğitim ortamları ve eğitimin yapılış şekilleri değişikliğe uğramış, günün şartlarına göre yenilenmiştir. Eğitim araçları önceleri taşlara, kabuklara, derilere kazınmış materyaller iken kâğıdın bulunmasıyla değişmiş, el yazmaları ile çoğaltılan kitaplardan matbaalarda basılan binlerce eğitim materyallerine geçiş inovasyonla mümkün olmuştur. Günümüze geldiğimizde yaşadığımız çağ itibariyle inovasyon insan yaşamının bir parçası değil adeta yaşamın kendisi konumuna dönüşmüş, teknoloji ve yenilik hayatın merkezine konumlanmıştır. Bu değişme ve gelişme eğitim bilimlerine de yansımıştır. Bilgisayar, tablet, akılı telefon olmadan hiçbir işlem yapamadığımız bu dönemde öğrenciler sınıf ortamlarına kitap veya defter getirme ihtiyacı hissetmez olmuşlar, yanlarında akıllı telefonlarının olmasını yeterli görür hale gelmişlerdir.
  • Öğe
    İlahiyat fakültesi öğrencilerinin tek cinsiyetli eğitim modeline bakışı (Siirt Üniversitesi Örneği)
    (2019) Erpay, İlyas; Sümer, Necati
    Bu çalışma Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencileri üzerine yapılmıştır. Amaç, tek cinsiyetli eğitim modelinin ilahiyat öğrencileri tarafından nasıl görüldüğüdür. Basit tesadüfi örnekleme yöntemi ile fakülte öğrencileri arasından rastgele farklı sınıflardan örneklemler alınmıştır. Buna göre Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi öğrencileri çoğunlukla tek cinsiyetli eğitim modelinden yana olduklarını ifade etmişlerdir. Bu modelin fakülte öğrencileri açısından yararları olduğu gibi sınırlılıkları da tespit edilmiştir. Fakat genel görüş, karma eğitimin tek cinsiyetli eğitim modeline göre sınırlılıklarının daha fazla olduğu yönündedir. Tek cinsiyetli eğitim modelinin öğrencilerin akademik, duygusal ve kişilik gelişimine katkısı anlamlı bir veri sunmamakla birlikte öğrencilerin kendilerini bu modelde daha rahat ifade ettikleri bir gerçek olarak ortaya çıkmıştır. Tek cinsiyetli veya karma modelin öğrencilerin psiko-sosyal gelişimi ve akademik başarısına katkısını ölçme anlamında Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi örneğinde yapılması alanında özgün sayılabilecek bir çalışma girişimidir. Bu çalışma ile hem Siirt hem de ilahiyat fakültelerinin tek cinsiyetli modele bakış açısı bir ölçüde ortaya konulmaya çalışılmıştır.
  • Öğe
    Yaygın din eğitim kurumlarında teknolojinin önemi ve kullanımı
    (e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi/Journal of Oriental Scientific Research (JOSR), 2019) Erpay, İlyas
    Teknolojik gelişmelerin ivme kazandığı günümüz bilgi çağında, teknoloji kullanımı her alanda vazgeçilmez bir hal almıştır. İnsan hayatının her safhasında var olan teknolojik araç ve gereçlerin insanlara sunduğu fırsatlar ile kişilerin yaşam tarzlarında, bilgiye erişim şekillerinde insanların öğrenme ve öğretme alışkanlıkları vs. üzerinde değişimler yaratmıştır. Bu teknolojik gelişim ile yaşanan değişimler, insana dair en önemli alanlardan biri olan eğitimde de kendini göstermiştir. Çağa uygun olarak modern öğretim araç ve materyallerin eğitim sisteminde kullanılması kaçınılmaz bir durum haline gelmiş; bu sebeple de klasik öğretim metotlarından çağdaş öğretim metotlarına geçişte teknolojinin eğitime entegre edilmesi amaçlanmıştır. Bu durum keza din eğitimi için de geçerlidir. Ancak sadece din eğitiminin verildiği örgün din eğitim kurumlarında değil yaygın din eğitim kurumlarında da teknolojinin eğitime entegre edilmesi mümkün hale getirilmelidir. Bu bağlamda bu çalışmanın amacı; Diyanet İşleri Başkanlığına bağlı yaygın din eğitim kurumlarında teknolojik materyal kullanımına ve din görevlilerinin yaygın din eğitiminde teknolojik materyal kullanımına ilişkin durumunu belirlemektir. Diğer taraftan genel eğitimde teknolojik altyapıyı iyileştirme amacıyla başlatılan Fatih Projesinin, yaygın din eğitiminde gerekliliği konusunda din görevlilerinin yaklaşımları ortaya koyulmaya çalışılmıştır. Bu amaç doğrultusunda çalışmada nicel araştırma metotlarından tarama modeli kullanılmış ve seçilen çalışma gurubuna anket tekniği uygulanmış, elde edilen bulgular betimlenmiştir.
  • Öğe
    Öğrencilerin ilahiyat fakültesine yönelik görüşleri
    (Amasya İlahiyat Dergisi – Amasya Theology Journal, 2019) Erpay, İlyas
    Yüksek din eğitimi kurumlarında, din öğretimi faaliyetinin yürütülmesinin tasarlama aşamasından başlayarak, uygun yöntem, teknik ve materyallerin belirlenmesi, eğitim ortamının hazırlanması, sosyal alanların oluşturulması konularında eğitimin en önemli paydaşı olan öğrencilerin katılımının aktif olarak sağlanması, ilahiyatlardaki akademik başarıya ve eğitimin niteliğine katkı sağlayacağı muhakkaktır. Bu bağlamda öğrencilerin başta eğitim-öğretim olmak üzere, sosyal ve kültürel alanlardaki düşüncelerinin alınması, sorunların tespit edilmesi, ilgili alanlarda istatistiki verilerin ortaya konması ve bu verilerden yararlanılması oldukça önem arz etmektedir. Nitekim ortaya çıkan fikir ve düşünceler ile öğrencilerden gelebilecek teklifler ışığında öğrenciler arasında dayanışmaya, sosyalleşmeye, bilgi paylaşımına, öğrencilerin entelektüel gelişimine katkı sağlayacak fikirlerin uygulamaya konulması ve din öğretiminin daha etkin yürütülmesi için uygun yükseköğretim zemininin öğrenci ile birlikte oluşturulması gerekliliktir. Bu çalışmada ilahiyat fakültesi son sınıf öğrencilerinin fakülte içerisinde eğitim-öğretim sürecini etkileyebilecek genel unsurlara karşı görüşlerini ortaya koymak amaçlanmış olup, bu amaç doğrultusunda Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 2018-2019 eğitim öğretim yılı son sınıf öğrencileri ile anket çalışması yapılmıştır.
  • Öğe
    Kazakistan ortaöğretim kurumlarında din eğitimini olumsuz yönde etkileyen faktörler
    (Bilimname, 2019) Erpay, İlyas
    Bağımsızlık öncesi din eğitiminden yoksun bırakılmış olan Kazakistan halkının, bağımsızlığın ilk yılları ile birlikte dine karşı olan ilgisi artmıştır. Bağımsızlığın bu ilk yıllarında ülkedeki misyoner sayısı ile misyonerlik faaliyetleri de hız kazanmıştır. Gerek dine olan bu ilgi gerekse de misyonerlik faaliyetinin artışı ülkede, din ve din eğitimini önemli hale getirmiştir. Kazakistan için en önemli meselelerden biri laiklik çerçevesinde din devlet ilişkisini geliştirmek olarak görünmektedir. Bu bağlamda devlet, bağımsızlığın ilk yıllarında kendi haline bıraktığı din meselesine ilerleyen yıllarda müdahil olmuş, dinler ve mezheplerin birbirleriyle ve devletle olan ilişkilerini düzenlemekte önemli kararlar almış ve kanunlar çıkartmıştır. Kazakistan egemenliğini aldıktan sonra kendisini laik, demokratik, sosyal, din ve vicdan hürriyetine saygılı bir devlet olarak nitelendirmektedir. Ülkede anayasa ve kanunlar bu çerçevede oluşturulmuş, din ile devlet arasındaki ilişki bu temeller üzerine kurulmuştur. Bu değerler aynı zamanda dini faaliyetler ve din eğitimi ile ilgili kanunların da alt yapısını oluşturmuştur. Kazakistan nüfusunun büyük oranı İslâm dini ile Hristiyanlığın Ortodoks mezhebine mensuptur. Ancak Kazakistan, diğer ulusların ve dinlerin de varlığını sürdürmekte olduğu, bu durumun bir zenginlik kaynağı olarak algılandığı çok uluslu ve çok dinli bir devlettir. Kazakistan Anayasası ve “Dini Hizmet ve Dini Kurumlar” kanunu, ülke içerisinde yaşayan çok çeşitli dini ve etnik gurup mensupları için en büyük güvence olmuştur. Bütün bunların neticesinde “din” “eğitim” perspektifinde ele alındığında ülkede din eğitimi, ortaöğretim kurumlarında “bütün dinlerin tarihini öğretme ve dini inançları tanıma” amacıyla da olsa yapılmaya başlanmıştır. Ancak ortaöğretim kurumlarında müstakil olarak, İslâm dininin öğretilmesi söz konusu değildir. Yüksek öğretim kurumlarında ise ilahiyatçı yetiştirilmesi için fakülteler ve bölümler açılmıştır. Bu çalışmada Kazakistan’daki dini durum ve ortaöğretimdeki din eğitimi incelenmiş, din eğitimini olumsuz yönde etkileyen etmenler ele alınarak, ortaya çıkan durum ile ilgili öneri ve gerekçeler sunulmuştur.
  • Öğe
    Yezidilerde dini teşkilatlanmanın sosyal hayata yansımaları (Batman-Beşiri Örneği)
    (Dini Araştırmalar Dergisi, 2017) Sümer, Necati
    Mezopotamya halklarından olan Yezidilerin, artan göçlerle giderek sayıları azalmıştır. Anavatanlarında kalanların bir kısmı Türkiye’de yaşamaya devam etmektedir. Yezidilerin Türkiye’de yaşadığı şehirlerden biri de Batman’dır. Bu çalışmada, Batman Beşiri örneğinden hareketle Yezidi toplumundaki din referanslı yapılanmalar ele alınmıştır. Göç ile beraber sayıları bir hayli azalmasına rağmen kendi inanç ve kültürlerini korumaya çalışan buradaki Yezidilerin dini yapılarının sosyal hayata yansımalarının incelenmesi, bu dini grubun tanınması açısından önem arz etmektedir. Yezidiler, kendi içlerinde din adamları ve müridler olarak iki temel sınıfa ayrılmıştır. Kast sistemine benzer bu yapı, Yezidilerin sosyal hayatı üzerinde önemli etkiler bırakmıştır. Örneğin, toplumsal kastlar arasında evlilik kesinlikle yasaklanmıştır. Diğer taraftan, Mürid kastında olan ve Yezidi toplumunda en geniş tabakayı oluşturan sıradan halk, din adamları kastına karşı ekonomik olarak sorumludur. Bu ve buna benzer konuların ele alındığı ve bir saha çalışması olan bu makale, Yezidilerdeki dini teşkilatlanmanın onların sosyal hayatına yansıması üzerinde durmuştur. İki kısımdan oluşan bu çalışmada önce Yezidilikteki kastlar ve bunların alt teşkilatlanmaları ve daha sonra da bu kastların sosyal hayata yansımaları ele alınmıştır. Ekler kısmında da Yezidi köylerinde çekilen fotoğraflara yer verilmiştir. Araştırma kapsamında temel olarak derinlemesine mülakat tekniği kullanılmıştır.