2) Makale

Bu koleksiyon için kalıcı URI

Güncel Gönderiler

Listeleniyor 1 - 20 / 49
  • Öğe
    Exploring a New Link to the Tabaqāt of Exegetes: The Literature of Thabat-with Special Focus on Ibn ‘Aqīlah al-Makkī’s Life Story
    (2025-01-01) Zakir Demir
    Numerous genres of writing have emerged in the tradition of Islāmic thought including ṭabaqāt, thabat, ta‘rīfāt, mufradāt, and muṣṭalaḥāt. The present study delves into the possibility that the genre of thabat is a new field within the tradition of ṭabaqāt al-mufassirīn. By ascertaining the works written in the genre of thabat, one can obtain comprehensive information about the life stories of scholars including such details as their lineage, family, birth, patronymic-teknonymic and toponymic names, cultural background, scholarly personality, intellectual journeys, masters, pupils, contemporaries, works, denomination, and time of death. Unlike bio-bibliographical works, details such as the dates when the polymaths were students of which teachers, what books they read, the curriculum of their training periods, and where and for what purpose they travelled on which date can be commonly determined by referring to the thabat literature. Therefore, the tradition of thabat is an important referential source for finding out the biographies of the commentators, particularly those specialized in ḥadīth narratives. In the final analysis this study elucidates that the tradition of thabat is convenient for being a subsidiary link to the tafsīr ṭabaqāt, inferring from its possibility of providing comprehensive information about the life stories, erudite personalities, travels, and works of exegetes like Ibn ‘Aqīlah al-Makkī, who was also an authority in the science of ḥadīth and proved his knowledgeable maturity in other fields particularly tafsīr.
  • Öğe
    A Theological Analysis of Biological Determinism Claims in the Context of Epigenetics and Brain Plasticity
    (Istanbul University, 2024-03-13) Seyithan Can
    Several theoretical studies have investigated biological determinism. First, it leaves no room for divine intervention in the various spheres of human activity. Second, it asserts that heredity significantly influences human behavior. This notion emphasizes the idea that humans possess both freedom and wildness. According to biological determinism, behavior is predetermined by DNA, reducing physiological brain activity. Consequently, what is commonly perceived to be human freedom is illusory. If an individual’s actions are not a result of their own will, the issue of justice arises from the rewards and punishments that God metes out in response to human behavior. To address the theological dilemmas posed by these assertions of biological determinism, we sought to ground human freedom, will, and responsibility within the framework of God’s justice, by drawing on insights from epigenetics and brain plasticity. However, can recent developments in genetic science comprehensively elucidate human behavior, potentially revealing the freedom we once believed we possessed to be an illusion? Answering this question was one of the primary objectives of this study.
  • Öğe
    The Approaches of Commentators on the Proposition of Allah's Oneness (Wahdaniyah) in the Context of 22nd Verse of Surah al-Anbiya and the Critique of Their Interpretation
    (Atatürk Üniversitesi Yayınları, 2025) Zakir Demir
    When viewing the history of Islamic thought, it is observed that almost all scholars, especially in the fields of Qur'anic exegesis (tafsir) and theology (kalam), have tried to justify the existence, oneness and uniqueness of Allah on the basis of the 22nd verse of Surah al-Anbiya through various methods of reasoning, and they have put forward their conceptions of wahdaniyah mostly based on this divine proposition. Moreover, different interpretations attributed to this verse have led scholars to declare each other unbelievers (takfir) and to use a pejorative style against each other. Due to the presence of references to this divine proposition between the lines of exegetical texts in almost every field of Islamic sciences methodology, as well as the pejorative style developed on the axis of its interpretation, and since a comprehensive study in the context of the relevant verse has not been prepared, the meaning and interpretation of the 22nd verse of Surah al-Anbiya is the subject of this article. In this study, chronologically analysing the tafsir texts from various periods and different schools of thought, the methods of the exegetes to prove the aforementioned verse and the breaking points in the interpretation of this verse in the historical process are identified. Thus, it is aimed to analyse the related verse comprehensively with a special focus on the relationship between tafsir-nahw and tafsir-kalam. In this direction, based on the approach of examining the exegesis texts chronologically, as well as document analysis and systematic literature review methods, the approaches presented in the context of the verse of wahdaniyah in the tafsir tradition are both determined with a descriptive qualitative narrative and analysed in an analytical style. In the final analysis, it can be concluded that Allah presents His uniqueness as a subject open to discussion with rational propositions and His reliance on the challenging behaviour of reason in this regard means that it is inevitable to assign a functional role to reason for almost every issue in Islam and that Allah did not intend to send a text implying a conflict between reason and religion with His last revelation message.
  • Öğe
    Kur’an meallerinde bağlama riayet etmenin önemi
    (Tefsir Araştırmaları Dergisi (TADER), 2020) Karakuş, Abdulkadir
    İlk dönemlerde Hz. Peygamber’in hayatta olduğu süre içerisinde Kur’an’ın anlaşılması ve yorumlanması hususunda herhangi bir problem görünüyor olmasa da Hz. Peygamber’den sonraki dönemlerden başlayarak günümüze kadar geçen ve hala da devam eden süreç içerisinde, bu kitabın doğru anlaşılması ve yorumlanması konusunda birtakım sıkıntılar meydana gelmiştir. Bu ilmin önemli konularından bir tanesi de eskilerin “siyâk” olarak isimlendirdikleri, sözün hangi şartlarda ve hangi ihtiyaca cevap olmak üzere söylendiği “bağlam” meselesidir. Bağlama gereğince önem verilmemesinden dolayı da ayetin gerçek anlamından uzaklaşıp farklı manalara kapı aralanabilmiştir. Kur’an’ı anlamada bağlam göz ardı edildiğinde, doğru yoruma ulaşmak çoğu zaman imkânsız hale gelmiştir. Bu araştırmada, ayetlerin doğru bir şekilde anlaşılabilmesi ve yorumlanabilmesi için bağlamın öneminin ortaya konulmasına, Kur’an meallerinde bu hususa ne ölçüde riayet edildiğinin belirlemesine ve konunun ilgili ayetlerden örneklerle izah edilmesine gayret edilecektir. Bunu yaparken de ayetlerin anlamının, yaygın kullanıldığı düşünülen Kur’an meallerinden bazılarıyla mukayeseler yapılacak ve böylece daha zengin anlamlar ortaya konmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    El-ûşî’nin el-fetâva’s-sirâciyye adlı eseri ve bu eserdeki bazı özgün görüşleri
    (2018) Sevgili, M. Macit
    el-Ûşî, VI./XII. yüzyılda, Fergana bölgesinin Oş beldesinde yaşamış önemli bir Hanefî hukukçudur. Onun, fıkha dâir yazmış olduğu el-Fetâva’s-Sirâciyye adlı eseri, Hanefî literatüründe geniş yer bulan ve Hanefî hukukçular tarafından başvurulan temel referanslardan biri olmuştur. el-Fetâva’sSirâciyye’yi orijinal ve farklı kılan temel özellik, el-Ûşî’nin, birçok hukukî meselede özgün yaklaşımlar/perspektifler geliştirmesi ve başka fetvâ kitaplarında bu düzeyde rastlanılmayan “nevâzil”/“vekâi’”/“nevâdir” türü hukukî meselelere sık sık yer vermesidir. Aynı şekilde el-Ûşî, elFetâva’s-Sirâciyye’nin sonlarında, “fetvâ” ve “fetvâ usûlü”ne dâir konuları içeren ve fetvâ edebiyatı açısından dikkat çekici kısa bir bölüme yer vermiştir. Bu mütevâzı çalışmamızda, el-Ûşî’nin söz konusu çözümlemelerini ve “fetvâ usûlü”ne dâir geliştirdiği bazı görüşleri saptamaya çalışacağız.
  • Öğe
    Çokanlamlı kelimeler içeren ayetlerde bağlam ve anlam ilişkisi: Nisâ suresi 34’üncü ayetin anlamı
    (Şarkiyat, 2019) Karakuş, Abdulkadir
    Bu makalede, bütün dillerde çokanlamlı kelimelerin mevcut olduğu, Kur’an’ın lisanı olan Arapçada da hayli fazla bulunduğu gerçeğinden hareketle Kur’an’daki çokanlamlılık olgusu üzerinde durulacak ve bunun önemli bir örneği olan “darabe” kelimesi ele alınarak onun farklı anlamları tespit edilmeye çalışılacaktır. Bu bağlamda, kelimeyi içinde bulunduran ve üzerinde asırlardır farklı görüşler ileri sürülerek anlaşılmaya çalışılan Nisâ suresi 34’üncü ayeti incelenecektir. Bu ayetteki “darabe” kelimesine klasik tefsirlerimizde “dövmek” anlamı verilmesi nedeniyle İslam âlimleri tarafından da aynı şekilde anlaşılmasının sebepleri üzerinde durularak gerek Kur’ân ayetleri ve gerekse Hz. Peygamber’in uygulamaları çerçevesinde bu anlayışın doğru olup olmadığı ortaya konmaya çalışılacaktır. Bunu yaparken ayetin bağlamı tespit edilecek ve kelimenin anlamıyla ayetin bağlamı arasındaki ilişki incelenecektir.
  • Öğe
    A‘râf Suresi, 189-190. ayetlerini anlamak bağlamında yaratılışı yeniden düşünmek
    (Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 12/2019) Karakuş, Abdulkadir
    A‘râf suresi 189. ayette Allah yaratılışın menşeinden bahsederek insanı nefsi vâhideden / tek bir türden, eşini de aynı türden yarattığını beyan eder. 190. ayette ise bu insanların Allah’ın kendilerine verdiği evlatları sebebiyle şirke düştüklerinden bahseder. Tefsir kaynakları nefsi vâhideyi Âdem, eşini de Havva olarak algılayarak bu algının kaçınılmaz bir sonucu olarak, Hz. Âdem ve Havva’nın doğan çocukları sebebiyle şirke düştüklerini çoğunlukla kabul ederler veya peygamber olan Hz. Âdem’in şirke düşmesinin muhal olduğu düşüncesiyle ve zorlama yorumlarla böyle bir şeyin olamayacağını ispatlamaya çalışırlar. Bu makalede bu ayetlerde belirtilen nefsi vâhide kavramı çerçevesinde yaratılış konusu ele alınacak ve söz konusu ayetlerin anlamı belirlenmeye gayret edilecektir.
  • Öğe
    The effort of spreading the sunni aqidah (creed) in the context of fiqh activities of selahaddin eyyubî
    (AGP Research, 2017) Sevgili, M. Macit
    Selâhaddîn Eyyûbî has carried out some religious policies and established education institutions alternative to the Shiah in order to deactivate the Shiah Fatimid aqidah and spread the Sunni aqidah. The basic reference source of the religious policies he carried out was “fiqh(Islamic law)” and the most important educational institutions established by him were the “madrasahs”. He allocated special budgets/foundations for the madrasahs he established and assigned charismatic sunnî scribes/faqihs for these institutions. The madrasahs he established and fiqh activities he carried out in these madrasahs and the important scribes he assigned for these institutions helped Selâhaddîn Eyyûbî to be successful in a serious manner in his fight with shiah aqidah. As a result of his politics and activities, Sunni aqidah was spread in Egypt.
  • Öğe
    Allâme Molla Halil es-Si‘irdî’nin fıkhâ dâir Mecma’u’l-Mesâil adlı risâlesi
    (Beyan Yayınları, 2019) Sevgili, M. Macit
    Allâme Molla Halil es-Si‘irdî, genel kanaatin aksine sadece temel İslâmî ilimlerde değil; “tasavvuf felsefesi” ve “anatomi” gibi alanlarda da muhtelif eserler kaleme alan velûd bir müelliftir. İslâmî ilimler arasında da en çok eser yazdığı branşların başında “fıkıh” ve “fıkıh usûlü” gelmektedir. Molla Halil es-Si‘irdî, “fıkıh usûlü” eserine özel bir isim koymamıştır. Şimdiye kadar tespit edilebildiği kadarıyla- onun “fıkh”a dâir eserlerinin adları şunlardır: Ma’vuffât ucâb yahtâcuhâ zû takvâ ve âdâb/Risâle sağîra fi’l-ma’fuvvât; Risâle fî’n-nezr; Kitâb fi’t-talâk ‘inde’l-Ekrâd; Menâkibu eimmeti’l-mezâhibi’lerba‘a; Mulahhasu’l-kavâtı‘ ve’z-zevâcir fî mâ tekellemû ‘ale’s-sağâir ve’l-kebâir; Zubdetu mâ fî’l-Fetâva’l-Hadîsiyye fi’l-ecvibe ve’l-i‘tinâ bi nahvi’l-fadl ve’t-tefdîl ve umûr leyse li ehad ‘anha ğinâ; Mecmau’l-mesâil. Mecma’u’l-mesâil, Molla Halil es-Si‘irdî’nin en az bilinen çalışmalarından biridir. Molla Halil’in hayatı ve eserlerine dâir biyografilerde, onun böyle bir risâlesinden söz edilmemektedir. Mecma’u’l-mesâil, fizikî açıdan küçük hacimli olsa da, özellikleri ve değeri açısından son derece önemli bir risâledir. Bu sebeple bu çalışmamızda, özgün ve muhtelif yönleriyle allâme Molla Halil’in Mecma’u’l-mesâil adlı eserini inceleyip tanıtmaya çalışacağız.
  • Öğe
    Molla Halil es-Si‘irdî’nin biyografisi
    (Beyan Yayınları, 2019) Sevgili, M. Macit; Özcan, Abdullah
    Allâme Molla Halil es-Si‘irdî, XVIII. yüzyılın son yarısı ile XIX. yüzyılın ilk yarısı arasında yaşamış önemli bir Osmanlı âlimi ve müellifidir. Ciddi bir ilim ve tasavvuf eğitimi alan Molla Halil, Şark bölgesinin ilmî geleneğine ve medrese sistemine kalıcı katkılar sağlamış üst düzey ilmî donanıma sahip bir kişiliktir. O, İslâmî ilimlerin hemen hemen bütün branşlarında, ilmî yetkinliğine tanıklık eden irili-ufaklı kırkı aşkın eser kaleme almıştır. Şark medrese geleneğinin temel halkalarından ve bölgenin en büyük ilim otoritelerinden kabul edilen Molla Halil; ilmî kişiliği, yetiştirdiği nüfuzlu talebeleri, yazdığı nâdide/nâdir eserleri ve sürdürdüğü istikrarlı tedrîsât faaliyetleriyle; ilmî hareketliliğe ivme/canlılık kazandırmış, medrese eğitim müfredâtının ve eğitim sisteminin kısmen şekillenip yenilenmesinde etkin bir rol üstlenmiştir. Molla Halil, ilim câmiasınca “mutlak üstâd” olarak kabul edilmiş ve günümüze intikal eden şark medreselerinin icâzet silsilelerinin kavşak noktasında yer almıştır.
  • Öğe
    Cüveynî’nin istirsâl meselesi ile ahvâl teorisi ve bu konular etrafında cereyan eden tartışmalar
    (2014) Sevgili, M. Macit
    İstirsal, Allah'ın ilim sıfatıyla ilintili bir meseledir. Cüveyni, Burhan adlı eserinde bu meseleyle ilgili düşüncelerini aktardığı bir pasaja yer verir. Burhan şarihleri, İbn Teymiyye ve Zebebi gibi alimler, bu pasajdan hareketle Cüveyni'nin Allah'ın cüziyyatı bilmediği görüşünde olduğunu öne sürmüşlerdir. Tacuddin Sübki ise eleştiriler karşısında Cüveyni'yi hararetli bir şekilde savunmuş ve onun Allah'ın cüziyyatı bildiği görüşüne sahip olduğunu ispatlamaya çalışmıştır. Cüveyni'nin pasajının yanlış anlaşıldığını düşünen Sübki, anlaşılması gereken mana çerçevesinde değerlendirmelerde bulunmuştur. Esasında taraflar arasındaki çekişmelerin temelinde mezhepsel farklılıklar yer almaktadır. Araştırma neticesinde Cüveyni'nin felsefecilerin Allah'ın cüziyyatı bilmediği görüşünü benimsemediğini; ancak söz konusu düşüncesiyle Eş' arilik çizgisinden saptığını müşahede ettik. Ahvâl, zat-sıfat ilişkisini çözümlemeye yönelik bir Mu'tezile teorisidir. Bunun Mutezile dışındaki en önemli teorisyeni Cüveyni'dir. Cüveyni, ahvâl teorisiyle ilgili özgün açılımlar geliştirmiş ve buna kayda değer katkılar sunmuştur. Bu sayede o, teoriyi Eş'ariliğe uyarlamayı amaçlamıştır. Cüveyni, Şamil ve İrşâd adlı eserlerinde ahvâl teorisini kabul etmiş ve savunmuş; en son kaleme aldığı eserlerinden biri olan Burhan adlı eserinde ise teorinin batıl olduğunu belirtmiş ve bundan rücu ettiğini deklare etmiştir.
  • Öğe
    Cüveynî’ye göre kıyâsın sınırları ve sınırlılıkları -tartışmalı asıllar çerçevesinde-
    (2019) Sevgili, M. Macit
    : Usûlcülerin çoğu; ruḫṣat gibi konuların da dâhil olduğu ḳıyâstan ma‘dûl aṣıllarda, keffâretlerde ve ḥaddlerde ḳıyâsın câiz olduğu; Hanefî usûlcüler ise bunun câiz olmadığı görüşündedirler. İmâm Şâfi‘î ve onu takiben Cüveynî gibi Şâfi‘î usûlcüler; Hanefî usûlcülerin bu alanlarda ḳıyâsı câiz görmemelerine rağmen birçok hususta ḳıyâs uygulamalarına başvurmak suretiyle çelişkiye düştüklerini öne sürmekte; buna mukâbil Hanefî usûlcüler bunların, büyük ölçüde ḳıyâs formatı dışında kalan lafẓî delâlet tekniklerinden elde edildiğini savunmaktadırlar. Yine de Şâfi‘î usûlcüler, Hanefî usûlcülerin söz konusu ḳıyâs uygulamalarına, -istihsân gibi- ḳıyâstan dahi daha ileri düzeydeki birtakım istinbâṭ yöntemleriyle ulaşıldığı vurgusunda ısrarcıdırlar. Cüveynî’nin ta‘lîl algısının odağında münâsib ma‘na anlayışı yer almaktadır. O, en düşük düzeyli/gizli bir münâsib ma‘nanın varlığında dahi, ta‘lîl mekanizmasını aktifleştirmektedir. Cüveynî, “münâsib ma‘na” formülasyonunu, ḳıyâstan ma‘dûl aṣıllara, keffâretlere ve 236 | Mehmet Macit Sevgili. Cüveynî’ye Göre Kıyâsın Sınırları ve Sınırlılıkları… Cumhuriyet İlahiyat Dergisi – Cumhuriyet Theology Journal ḥaddlere başarılı bir şekilde uyarlamış ve neticede bu alanlarda, ḳıyâsın işlerlik/geçerlilik alanını genişletip ḳıyâsa kapalı alanları minimize etmiştir. Cüveynî’nin bu yaklaşımı, onun akılcı kişiliğiyle ve ḳıyâsa verdiği önemle uyum göstermektedir. Bu makalede, -Cüveynî’ye özel referansla- usûlcüler arasında bahsi geçen alanlar çerçevesinde meydana gelen görüş ayrılıkları tartışmalı bir şekilde irdelenip Cüveynî’ye göre ḳıyâsın sınırları ve sınırlılıkları tespit edilmeye çalışılmıştır.
  • Öğe
    Bir usûlcü olarak cüveynî’nin hadisçiliği ve hadisçiliğine dâir tartışmalar -“muʻâz hadisi” özelinde-
    (2018) Sevgili, M. Macit
    Cüveynî, hadislere dâir birtakım teknik konularda bazı hatalı değerlendirmelerde bulunduğundan olsa gerek, hadis bilmemekle ithâm edilmiştir. Onun, usûlcüler tarafından kıyâsın/ictihâdın dayanaklarından biri olarak zikredilen “Muʻâz hadisi”ne dâir “sahîh kitaplarda müdevvendir; sıhhati üzerinde ittifâk edilmiştir” şeklindeki değerlendirmesi, şiddetli eleştirilere konu olmuştur. “Muʻâz hadisi,” Cüveynî’nin de dâhil olduğu usûlcülerin büyük çoğunluğu tarafından kabûl görse de hadis tekniği açısından problemli görülmüştür. Cüveynî, küçüklüğünden beri hadis faaliyetleriyle iç içe olmuş ve ciddi bir hadis eğitimi almıştır. Yaptığı birtakım hatalı değerlendimelerinden hareketle, onun “hadisleri” ve “hadis ilmi”ni bilmediğini öne sürmek, kanaatimizce gerçeği yansıtmamaktadır. Cüveynî’nin hadisçi yönü hakkında benimsenecek en isâbetli yaklaşım, onun “fıkıh,” “fıkıh usûlü” ve “kelâm”la uğraştığı kadar hadisle uğraşmadığı, söz konusu alanların aksine hadis ilminde müstakil bir eser yazmadığı ve ünlü hadisçiler düzeyinde otorite sâhibi bir hadisçi olmadığıdır.
  • Öğe
    Kur’ân’ın harfî ve tefsirî tercümesi
    (Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Aralık 2016)
    Henüz Hz. Peygamber döneminde dahi Kur’ân’ı anlama sorunu ile karşılaşıldığı vakidir. Bu husus, ashâbın Arapçayı bilmemesinin değil, ilâhî hitabın Hz. Peygamber tarafından tebyîn edilmesi gerektiğinin zorunlu bir sonucuydu. Hz. Peygamber, sahâbenin anlamada güçlük çektiği yerleri, yine Kur’ân’ın kendisiyle veya kendi sözleriyle açıklamış, tefsir etmiş, bir nevi onlara tercüme yapmıştır. Arap olmayanların İslâm dinine girmeleriyle birlikte, ilâhî hitabın Arapça bilmeyenler tarafından anlaşılamaması sorunu tezahür etmiştir. Bu problem, ya acemin Arapça öğrenmesi veya Kur’ân’ın acem diline çevrilmesi yoluyla aşılmaya çalışılmıştır. Motamot bir Kur’ân çevirisi, lafzî kaygıların güdüldüğü bir Kur’ân tercümesi Kur’ân’ın ruhunu yansıtamayacağı gibi, yüzeysel okumadan kaynaklanan türlü problemlere sebep olacaktır. O halde, Arapça bilmeyenler için çevrilmesi gerekenin Kur’ân’ın mefhumu olduğu söylenebilir. Bu da lafzî çeviriyle değil, tefsirî tercümeyle mümkün görünmektedir.
  • Öğe
    Hz. Osman’a (35/656) nüzûl sırasına göre mushaf nispet edilmesi üzerine bir inceleme
    (Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Haziran 2017)
    Rivâyetlerde Hz. Ali’nin (40/661) nüzûl sırasına göre Mushafı olduğu zikredilmiştir. İbn Abbâs (68/687) ve Ca’fer es-Sâdık (148/765) gibi sahâbe ve tâbiûndan başkalarına da nüzûl sıralı Mushaf isnâd edildiği vakidir. XX. yüzyıla gelindiğinde ise daha önce vârid olmamış bir görüş ortaya çıkmıştır. Bu, Hz. Osman’ın (35/656) nüzûl sırasına göre hazırlanmış bir Mushafı olduğudur. Ancak yapılan inceleme, bu nüzûl sıralamasının yakın dönemde Mısır’daki ilmî bir kurul tarafından oluşturulan yeni bir liste olduğunu orta- ya koymaktadır. Türkiye’de yapılan meâl çalışmalarında nüzûl sırasına göre Hz. Osman Mushafı’ndakı sûre sıralaması olarak nitelendirilen bu liste, esasında Mısırlı heyetin tertibidir.
  • Öğe
    Molla halil es-siirdî ve “basîretu’l-kulûb fî kelâmi ‘allâmi’l-ğuyûb” adlı tefsiri
    (Ensar Neşriyat, 2018) Özcan, Abdullah
    Osmanlı dönemi şark âlimlerinden Molla Halil es-Si'irdî'nin hayatına kısaca değinildikten sonra yazmış olduğu kırktan fazla eserin ismi verilmektedir. Müellifin en önemli ve hacimli eseri -Basiretu'l-kulub fi kelami allâmi'l-ğuyûb adlı tefsiri incelenip tanıtılmaktadır.
  • Öğe
    Hıdır b. Abdurrahman el-ezdî'nin kur'ân'ı kur'ân ile tefsir anlayışı
    (Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 23.12.2019) Esat Özcan
    Hz. Peygamber ile başlayan tefsir faaliyeti; sahabe, tâbiîn ve etbâu’t-tâbiîn ile devam etmiş ve günümüze kadar gelmiştir. İlk başta şifahî rivayetlere dayanan bu faaliyet; zamanla yazılı hale getirilmiş, bu konuda çok sayıda ve değişik eserler kaleme alınmıştır. Kur’an tefsir edilirken çeşitli metodlara başvurulmuştur. Bazı alimler; rivayet tarikiyle Hz. Peygamber, sahabe, tâbiîn ve önceki müfessirlerin tefsirlerini naklederek Kur’an’a hizmet etmeye çalışmış, bazı alimler de dirayet tarikiyle tefsir yapmaya gayret etmişlerdir. Tefsir yapılırken Kur’an’ın terimlerine, kalıp ifadelerine; ayetlerin siyak-sibakına ve Kur’an’ın bütünlüğüne dikkat etmek son derece önem arz ettiği bilinen bir husustur. Bunun için müfessirler, bu ilkeye muvafık tefsir yapmaya önem vermiş ve bunu en önemli tefsir yaklaşımlarından kabul etmişlerdir. Kur’an’ın Kur’an ile tefsir metodu denilen bu tefsir türünde, ayetler başka ayetler ile tefsir edilmeye çalışılmaktadır. Bu tefsir metoduna önem veren müfessirlerden biri Hıdır b. Abdurrahman el-Ezdî’dir (616-700/1220- 1301). el-Ezdî, et-Tibyân f î tefsîri’l-Kur’an adıyla kaleme aldığı tefsirinde, Kur’an’ı yine Kur’an ile tefsir etmeye büyük önem vermiş; Kur’an’ın kelime ve kalıp ifadelerine değinmiş; bu yaklaşımını Kur’an’ın bütünlüğüne ve ayetlerin siyak-sibakına dikkat ederek yapmıştır. Bu makalede, el-Ezdî’nin Kur’an’ı Kur’an ile tefsir yaklaşımı üzerinde durulacak, konu örneklerle somutlaştırılmaya çalışılacaktır.
  • Öğe
    Kur’an-ı Kerim’de Allah’ın sevdiği insan tipleri
    (Siirt Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2017) Özcan, Abdullah
    Sevgi/muhabbet, beğenip kalben meyletmek demektir. Bu da insanın do- ğasında var olup onun davranışlarını yönlendiren bir duygudur. İnsan için eksiğini tamamlamak, her hangi bir şeye sahip ya da herhangi bir şeyden kaçınmayı ifade eder. Allah için ise kuluna merhamet etme ve ona maddî- manevî lütufta bulunması şeklinde tezahür eder. Allah, Kur’an’da sekiz insan tipine yönelik sevgisini özel olarak beyan etmiştir. Söz konusu tipleri ifade eden kavramlar, Kur’an’da çeşitli sıklıkta geçmektedir. Allah, özel sevgisini beyan ederek inananları söz konusu tiplerde bulunan davranışlara teşvik etmektedir. Kanaatimize göre bu davranışların bir araya gelmesi kâmil mümin karakterini/kişiliğini meydana getirecektir.
  • Öğe
    Sahabî kavlinin hücciyyeti
    (Bitlis İslamiyat Dergisi, 2019) Ünalan, Abdullah
    Allah, İslam’ın birinci kaynağı olan Kur’ân’ı kendi muhafazası altına almasıyla, herhangi bir beşerî müdahale söz konusu değilken, Kur’ân’ın tefsîr ve tebyîn görevini yapan hadîs, ilk asırlardan itibaren müdahale ve saldırılara maruz kalmış ve bu müdahaleler günümüze kadar devam etmiştir. Hadîsleri intikal ettiren sahabenin beşer ve beşerî za’fiyetlerle malûl olmakla saldırılara açık olmalarının bu müdahalelerde rolü büyük olmuştur. Oysa, Allah, Rasûlü ve icma-ı ümmetle tezkiye ve ta’dîl edilen sahabenin konumu çok farklıdır. Zira sahabe vahye şahit olmuş, Rasûlullah (s)’ın sohbetlerine, vahyi açıklama kriterlerine ve uygulama şekline mazhar olmuş, O’nun eğitiminden geçmiş, O’nun ahlakıyle karakterize olmuş ve o disiplinle hem Kur’ân’ı, hem hadîsleri rivayet etmiş; illet ve makasıdına göre hüküm istinbatında bulunmuştur. Bu çalışmada, hükümlerin istinbat ve tesbitine yönelik sahabî kavl ve fiilinin hüccet olup olmadığı tesbite çalışılacaktır.
  • Öğe
    MÜŞKİL VE MÜTEŞÂBİH HADİSLERİ YORUMLAMA İLKELERİ: İBN FÛREK ÖRNEĞİ
    (e-Şarkiyat İlmi Araştırmalar Dergisi, 2018) Abdurrahman ECE
    Yüce Allah, Kur’an-ı Kerim’de kendisi için, “O’nun misli/benzeri hiçbir şey yoktur” (Şûrâ, 42/11) “Hiçbir şey O’na denk ve benzer değildir” (İhlâs, 112/4) buyurduğu için ilk dönemden beri haberî sıfatlara dair müşkil ve müteşeâbih rivayetler, âlimlerin zihnini meşgul etmiştir. Onlar nezdinde anlaşılması en zor rivayetlerin bunlar olduğu söylenebilir. Bu rivayetlerin nasıl anlaşılması gerektiği, aynı zamanda Ehl-i Sünnet ile Ehl-i Bid’at’in ihtilafa düştüğü önemli konulardan birisidir. Ehl-i Sünnet âlimlerine göre Ehl-i Bid’at, bu rivayetleri ya hepten reddetmiş ya da hakiki manalar vermek suretiyle Allah hakkında teşbih ve tecsîme düşmüştür. İki yaklaşımı da yanlış gören Ehl-i Sünnet âlimleri de bu rivayetlere iki şekilde yaklaşmıştır. Bir kısmı rivayetlerin te’vil edilmesine karşı çıkıp onları olduğu gibi kabul ederken, diğer kısmı Allah’ın zat ve sıfatlarına yakışır yorumlar getirmeyi uygun görmüştür. Dördüncü asrın önemli âlimlerinden biri olan İbn Fûrek, ikinci görüşün daha isabetli olduğuna inanmış ve “Müşkilü’l-Hadîs ve Beyânüh” adlı eserini bu anlayışla kaleme almıştır. O, eserinde anlaşılmaları zor birçok müşkil ve müteşâbih hadisi, Kur’an’ı Kerim’in muhkem ayetleri doğrultusunda te’vîl ederek, teşbih ve tecsîm inancının önüne geçmeye çalışmıştır. Bu çalışmada İbn Fûrek’in, hayatı ve eseri hakkında bilgi verildikten sonra, onun müşkil ve müteşâbih rivayetleri yorumlama ilkeleri tespit edilmeye çalışılmıştır.