Yazar "Olgun, Said" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 20 / 20
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Öğe Bayram Fehmi Bey / Bajo Topulli (1867-1930): Öğretmenlikten Çeteciliğe Çetecilikten Kaymakamlığa Bir Arnavut Milliyetçisinin Sıra Dışı Hayat Öyküsü(2018) Olgun, SaidBu çalışmada Arnavutlar arasında Bajo Topulli adıyla anılan Bayram Fehmi’nin öğretmenliktençeteciliğe, çetecilikten kaymakamlığa uzanan yaşam öyküsü hakkında bilgiler verilmiştir. Altmış üçyıllık hayatının çok az bir kısmını Arnavutluk coğrafyasında geçiren Bayram Fehmi, II. Meşrutiyetinilanından önce yapmış olduğu faaliyetlerle Arnavut milliyetçileri arasında önemli bir yer edinmiştir.Manastır İdadisinde görev yaptığı esnada milliyetçi düşüncelerle kurduğu komite ve bu komiteyebağlı olarak faaliyet gösteren çete, Arnavut milliyetçiliği için oldukça önemli bir yere sahiptir.Öğretmenlikten ayrılarak kurduğu çeteyle Arnavut milliyetçiliği için bir yandan silahlı eylemleriniçerisinde yer alırken bir yandan da Arnavutlar arasında millî duyguların uyanmasını sağlamak içinpropaganda faaliyetleri yürütmüştür. Meşrutiyetin ilanından sonra tekrar öğretmenliğe dönenBayram Fehmi, bir müddet sonra mutasarrıf olarak atanmış ve bu görevi 1922 yılına kadar TBMMhükümetlerine bağlı olarak devam etmiştir. 1925 yılında Arnavutluk’a dönen Bayram Fehmi,memleketi Ergiri’de belediye başkanlığı görevinde bulunmuş ve 1930 yılında vefat etmiştir.Öğe Beşar ve Cemil Çeto kardeşlerin Garzan bölgesindeki eşkıyalık faaliyetleri (1888-1920)(Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, 2017-06-01) Olgun, Said;Bu çalışmada Osmanlı döneminde Garzan olarak anılan bugünkü Siirt’in Kurtalan ilçesinde iskân edilmiş olan Pençinar aşireti reisleri Beşar ve Cemil Çeto kardeşlerin eşkıyalık faaliyetleri ve devletin bunları engellenmek için almış olduğu tedbirler üzerinde durulmuştur. Oldukça kalabalık bir aşiretin başında bulunan Beşar Çeto, öldüğü 1915 yılına kadar yaptığı gasplar ve işlediği cinayetlerle bölgenin meşhur eşkıyalarından biri olmuştur. Üzerine defalarca askerî birlikler gönderilmiş olmasına rağmen bir türlü yakalanması mümkün olmamıştır. Beşar Çeto’nun ölümünden sonra Pençinar aşiretinin başına geçen kardeşi Cemil Çeto, ağabeyinden devraldığı mirası devam ettirmiş ve eşkıyalık faaliyetlerini sürdürmüştür. Millî Mücadele dönemindeki isyanıyla tanınan Cemil Çeto, hem Birinci Dünya Savaşı sırasında hem de mütareke döneminde eşkıyalık yapmaya devam etmiştir.Öğe BİR ARNAVUT MİLLİYETÇİSİ: ŞAHİN KOLONYA (1867-1917)(2018) Olgun, Said1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi, Arnavut milliyetçiliğinin gelişimindeki önemli kırılma noktalarındanbiridir. Bu tarihten sonra bir yandan mensupları tarafından Arnavut kimliğinin benimsenmesine çalışılırken biryandan da inşası gerçekleştirilen bu kimliğin Avrupa ülkeleri tarafından tanınmasına yönelik çalışmalargerçekleştirilmiştir. Siyasî ve kültürel alanlarda yoğunlaşan bu faaliyetler çoğu zaman Osmanlı ülkesindekiyükseköğretim kurumlarından mezun olarak devletin çeşitli kademelerinde görev üstlenen Arnavut milliyetçileritarafından yürütülmüştür ki onlardan biri de Şahin Kolonya’dır. Bu çalışmada Mekteb-i Mülkiyeden mezun olduktansonra bir müddet öğretmenlik, müdürlük ve kaymakamlık gibi idarî ve mülkî bir takım görevlerde bulunan ŞahinKolonya’nın hayatı ile Arnavut milliyetçiliğine yönelik siyasî ve kültürel faaliyetleri üzerinde durulmuştur. 1901-1908 yılları arasında Sofya’da çıkarmış olduğu Drita isimli gazete dönemin en popüler Arnavutça süreli yayınıolmuştur. Meşrutiyetin ikinci defa ilanından sonra Meclis-i Mebusana Görice mebusu olarak giren Şahin Kolonya,Arnavut alfabesinin tespiti için toplanan Manastır Kongresi’nde önemli bir rol üstlenmiştir.Öğe Bir Jön Türk ve Arnavut Milliyetçisi: Derviş Hima (1872-1928)(2018) Olgun, Said1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi, Osmanlı Devleti ve devlet içerisinde yaşayan etnik unsurlar içintam bir dönüm noktası olmuştur. II. Abdülhamid’in savaşı bahane ederek Meclis-i Mebusanı süresizolarak tatil etmesi, Kanun-i Esasiyi rafa kaldırması ve ilerleyen yıllardaki uygulamaları, Jön Türkhareketi etrafında örgütlenen bir muhalefetin oluşmasına sebep olmuştur. Öte yandan savaşesnasında Osmanlı Devleti’nin içine düştüğü müşkül durum ve savaş sonunda imzalanan AyastefanosAntlaşması, Arnavutları, Osmanlı Devletinin kendilerini koruyamayacağı düşüncesine sevk etmiştir.Buna bağlı olarak da çevrelerini kuşatan Sırbistan, Karadağ ve Yunanistan’a karşı hem yaşadıklarıtoprakları hem de milli varlıklarını muhafaza etmek için millî bir bilincin oluşmasına yönelikçalışmalar yapmaya başlamışlardır. Buna bağlı olarak son dönem Osmanlı aydınlarının birçoğundaolduğu gibi Arnavut aydınlar da Osmanlı kimliğine sıkı sıkıya bağlılıkla birlikte etnik kökenlerini vekimliklerini de ön plana çıkarmaya başlamışlardır.Bu çalışmada hem Jön Türk hareketinin hem de Arnavut milliyetçiliğinin önde gelen isimlerinden biriolan Derviş Hima’nın hayatı, siyasî faaliyetleri ve eserleri hakkında bilgi verilmiştir. Çalışmanınodak noktasını 1897-1912 yılları arasındaki faaliyetleri, Jön Türk ve Arnavut milliyetçisi ağlarlakurduğu ilişkiler ile II. Abdülhamid’e karşı yürüttüğü muhalefet ve Arnavut millî kimliğinin inşasısürecinde yayımladığı eserler oluşturmaktadır.Öğe DÖNEMİN KAYNAKLARINA GÖRE KUTÜ’LAMARE ZAFERİ (TOPLU BİR DEĞERLENDİRME)(2020) Olgun, Said; Babaoğlu, ResulIrak Cephesindeki Kutü’l-Amare kuşatması, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlıordusunun Çanakkale zaferinden hemen sonra kazandığı en şanlı zafer olmuştur. Yaklaşık olarak beş aylık bir muhasara neticesinde General Townshend ve beraberindeki 13.300 kişilik birliğinin esir alınması, İngiltere’nin Çanakkale’de uğradığı itibar kaybını daha da artırmış; İngiltere Başbakanı Herbert Henry Asquith, iç politikada daha da güçsüzleşmiştir. Elde edilen zafer, hem Osmanlıülkesinde hem müttefikimiz Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu ve Bulgaristan’da büyük bir coşku ve ümitle karşılanmış, Osmanlı Devleti’ne tebrik mesajları gönderilmiş, hatta Almanya’da okullar bir gün tatil edilerek düzenlenen törenlerle kutlamalar yapılmıştır. Bu çalışmada Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri Başkanlığı OsmanlıArşivinde bulunan belgelerin ve gazetelerde yer alan haber ve makalelerin ışığı altında Kutü’l-Amare zaferinin Osmanlı Devleti ve müttefiklerindeki yansımaları, zafer dolayısıyla yapılan törenler ve kutlamalar ele alınmış, esir alınan İngiliz subay ve erlerinin barınma, sağlık ve iaşe durumları üzerinde durulmaya çalışılmıştır. İngiliz savaş tarihi literatüründe her açıdan üzerinde önemle durulmuş olan Kutü’lAmare Kuşatması, I. Dünya Savaşı’nın en yoğun çarpışmalarının yaşandığı bir dönemde İttifak Devletleri lehine sonuçlanmasıyla İngiltere açısından sarsıcısonuçlara yol açmış ve dönemin basın araçlarında da geniş yer bulmuştur. Bu çalışmada ağırlıklı olarak Kutü’l-Amare zaferinden sonra yaşanan gelişmelere odaklanılarak bu olayın günümüzde üzerinde pek fazla durulmayan, ancak o dönemde uyandırdığı geniş siyasal-popüler etkilere değinilecektir.Öğe Katolik bir Osmanlı Bürokratı ve Arnavut milliyetçisi Paşko Vasa Paşa (1825-1892)(2019) Olgun, Saidİşkodralı Katolik bir Arnavut olan Vasa Paşa, Tanzimat ve II. Abdülhamid döneminin önemli bürokratlarından biridir. Roma ve Venedik’te eğitim almış bir polyglot olarak, kariyerine Babıâli Tercüme Odası’nda başlamıştır. Yaşadığı dönem açısından Osmanlı Devleti’nin arka arkaya birçok problemle karşılaştığı Rumeli coğrafyasında çeşitli görevlerde bulunmuştur. Kariyerinin en yüksek noktasına Paşa unvanıyla Cebel-i Lübnan Mutasarrıflığına atanmasıyla ulaşmıştır. Vefatına değin dokuz yıl kesintisiz bir şekilde bu görevini sürdürmüştür. Vasa Paşa, kırk yıldan uzun bir süre üst düzey devlet memuriyetinde bulunmuştur. Bu süre içerisinde bir yandan şaşmaz bir sadakatle devlete hizmet ederken bir yandan da yabancı dillerde kaleme aldığı eserleriyle Arnavut dili, tarihi, kültürü ve edebiyatına çok önemli katkılar sağlamıştır. Söz konusu eserleriyle daha çok Avrupa kamuoyunun dikkatini Arnavutlar ve Arnavutluk üzerine çekmeye çalışmıştır. Faaliyetleri ve eserleriyle Arnavut milliyetçiliğinin önde gelen isimlerinden biri olarak kabul edilir. Bu çalışmada Osmanlı devlet adamı kimliğinin yanı sıra Arnavut milliyetçisi kimliğiyle tanınan Vasa Paşa’nın hayatı, memuriyeti, Arnavut milliyetçiliğine yönelik faaliyetleri ile eserleri üzerinde durulmuştur.Öğe Long Live the Sultan! Social and Political Aspects of Birthday Celebrations for Abdulhamid II(Hale Sivgin, 2018) Olgun, SaidThe practice of holding birthday celebrations for sultans in the Ottoman Empire started during the reign of Mahmud II, and for the last seven Ottoman sultans, from Mahmud II to Mehmed VI, birthday celebrations were part of state protocol. The most visible and conspicuous of these celebrations were those held during the reign of Abdulhamid II. This can largely be attributed to the long reign of Abdulhamid II, who was sultan for 33 years, and that during his reign, these celebrations were meant to serve various social and political functions, extending beyond being simple rituals. This study examines the birthday celebrations held for Abdulhamid II in the capital, in the provinces and overseas, and aims to uncover their social and political implications.Öğe MAHMUD MUHTAR PAŞA’NIN AYDIN VALİLİĞİ (1909-1910)(Journal of History School (JOHS), 2015-06-01) Olgun, Said…Öğe “Padişahım çok yaşa!” sosyal ve siyasî yönleriyle II. Abdülhamid için yapılan doğum günü kutlamaları(2018) Olgun, SaidOsmanlı Devleti’nde padişahlar için doğum günü kutlamaları yapılması II. Mahmud döneminde başlamıştır. Böylece II. Mahmud’dan VI. Mehmed Vahdeddin’e kadar tahta geçen son yedi Osmanlı padişahı için doğum günü kutlamaları yapılması bir protokol kuralı haline gelmiştir. Söz konusu kutlamaların en belirgin ve dikkat çekici olanları, II. Abdülhamid döneminde gerçekleştirilmiş olanlardır. Bu durumun arkasındaki en önemli nedenlerden biri, Abdülhamid’in otuz üç yıl gibi uzun bir süre tahtta kalmış olmasıyken bir diğeri yapılan kutlamaların bu dönemde yalın, şekilsel uygulamalardan öte bir takım sosyal ve siyasî gayelere yönelik yapılmış olmasıdır. Bu çalışmada II. Abdülhamid için yapılan doğum günü kutlamalarının merkezde, taşrada ve yurtdışında nasıl düzenlendiği ve bunların sosyal ve siyasî yansımalarının neler olduğu üzerinde durulmaya çalışılmıştır.Öğe “Padişahım Çok Yaşa!” Sosyal ve Siyasî Yönleriyle II. Abdülhamid İçin Yapılan Doğum Günü Kutlamaları(2018) Olgun, SaidOsmanlı Devleti’nde padişahlar için doğum günü kutlamaları yapılması II. Mahmud döneminde başlamıştır. Böylece II. Mahmud’dan VI. Mehmed Vahdeddin’e kadar tahta geçen son yedi Osmanlı padişahı için doğum günü kutlamaları yapılması bir protokol kuralı haline gelmiştir. Söz konusu kutla-maların en belirgin ve dikkat çekici olanları, II. Abdülhamid döneminde gerçekleştirilmiş olanlardır. Bu durumun arkasındaki en önemli nedenlerden biri, Abdülhamid’in otuz üç yıl gibi uzun bir süre tahtta kalmış olmasıyken bir diğeri yapılan kutlamaların bu dönemde yalın, şekilsel uygulamalardan öte bir takım sosyal ve siyasî gayelere yönelik yapılmış olmasıdır. Bu çalışmada II. Abdülhamid için yapılan doğum günü kutlamalarının merkezde, taşrada ve yurtdışında nasıl düzenlendiği ve bunların sosyal ve siyasî yansımalarının neler olduğu üzerinde durulmaya çalışılmıştır.Öğe Öğe SİİRT BASIN TARİHİ: BİBLİYOGRAFİK BİR DÖKÜM(Turkish Studies, 2015-06-30) Olgun, Said; Babaoğlu, ResulSiirt’te basın hayatının gelişimini konu alan bu çalışmada, tarihsel süreçte yayınlanmış olan yerel gazetelerin bibliyografik bir dökümü verilmeye çalışıldı. Büyük ölçüde Milli Kütüphane ve Beyazıt Devlet Kütüphanesi Süreli Yayınlar Kataloğu’nda bulunan koleksiyonlara bağlı kalınan bu çalışma için ayrıca yerel gazetelerin özel arşivleri de incelenmiştir. Siirt’te basın faaliyetlerinin ilk dönemlerinde belirli ailelerin öne çıkmaları, bu alanın ata mesleği olarak görüldüğünün açık bir göstergesidir. Gazetecilik mesleği, haber üretme, basım, dağıtım ve diğer konularda gerektirdiği profesyonel yaklaşım göz önünde bulundurulduğunda, gelir getirici bir meslek niteliğinden uzak olduğu 1930’lu yıllarda Siirt’te entelektüel bir sorumluluk bilinciyle sürdürülmüştür. Sözü edilen dönemde Siirt’te ortaya çıkan basının bu ilk örneği sonraki yıllarda son derece canlı bir gazetecilik ortamının doğmasına öncülük edecektir. Tek partili yıllar, II. Dünya Savaşı, Demokrat Parti ve Soğuk Savaş dönemlerinde yaşanan toplumsal ve siyasal dönüşümün birçok yönüyle yer aldığı Siirt basını, yerel gelişmelerin de takip edilebilmesi açısından araştırmacılar için önemli bir koleksiyon niteliğini taşımaktadır. Siirt’te basın hayatının, Anadolu’nun birçok kentiyle kıyaslandığında nispeten erken bir tarihte başladığı düşünüldüğünde, bu alanda neredeyse hiçbir bilimsel çalışmanın yapılmamış olması ciddi bir boşluk teşkil etmektedir. Siirt’in yakın dönem tarihi ile ilgilenecek olan araştırmacılara yol gösterici olması düşünülen bu çalışmanın hiç şüphesiz eksik tarafları vardır. Siirt’in Cumhuriyet döneminde geçirdiği siyasal, ekonomik ve toplumsal dönüşümün yerel basın aracılığıyla ortaya konacağı geniş kapsamlı bir çalışmayla bu boşluk giderilebilecektir.Öğe Öğe SIRBİSTAN KRALI ALEKSANDAR’IN 1894 YILINDAKİ İSTANBUL SEYAHATİ(2020) Olgun, SaidÜlkeler arasındaki siyasi, askerî ve iktisadi ilişkilerin tesisi, gelişimi, devamlılığı ve seyri belirli biroranda hükümdarlar arasındaki şahsi ilişkilere ve dostluklara bağlı olmuştur. Dolayısıyla XIX. yüzyılda OsmanlıDevleti’nin ve münasebette olduğu ülkelerin siyasi istikrarı, ilişkilerin seyrini önemli ölçüde etkilemiştir. 1877-1878Osmanlı-Rus Harbi sonrası imzalanan Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nden ayrılan Sırbistan Prensliği, 1882yılında krallığa dönüşmüştür. Tahtın ilk sahibi Milan, hükümdarlığı esnasında ziyaret edemediği İstanbul’u tahttanoğlu lehine feragat ettikten sonra 1889 yılında eski bir kral olarak ziyaret etmiştir. İstanbul’u ve dönemin hükümdarıSultan II. Abdülhamid’i ziyaret eden ilk Sırbistan Kralı Aleksandar Obrenoviç olmuştur. Avrupa basını tarafından onsekiz yaşındaki genç Kralın seyahatinin siyasi bir öneminin olmadığı yönünde yorumlar yapılmıştır. Buna rağmenAleksandar, Makedonya’daki Bulgar kiliselerine karşı Sırp kiliselerine yeni imtiyazlar verilmesi talebinde bulunduğugibi Osmanlı Devleti’ne Balkan ülkeleriyle askerî bir ittifak yapılması teklifinde bulunmuştur. Bu çalışmada KralMilan ve Kraliçe Nataliya’nın İstanbul ziyaretleri hakkında kısa bir bilgi verildikten sonra Kral Aleksandar’ın ziyaretiüzerinde durulmuştur. Bu çerçevede yapılan hazırlıklar, uygulanan teşrifat kuralları, Sırbistan kralının ittifak teklifive dönemin basını tarafından ziyaret hakkında yapılan değerlendirmeler incelenmiştirÖğe SIRBİSTAN’IN PRİŞTİNE’DEKİ İLK KONSOLOSU LUKA MARİNKOVİ?’İN ÖLDÜRÜLMESİ (1 TEMMUZ 1890)(2023) Olgun, Said1877-1878 Osmanlı-Rus Harbi sonrası imzalanan Berlin Antlaşması ile bağımsız bir devlet hâline gelen Sırbistan, 1887 yılından itibaren Osmanlı toprakları içerisinde yer alan Makedonya coğrafyasının önemli şehirlerinde temsilcilikler kurmaya başlamıştır. Sırplar, Üsküp, Selânik ve Manastır’da kurmuş oldukları konsoloslukların ardından 1889 yılında Priştine Konsolosluğunu kurmuş ve konsolos vekili olarak Luka Marinkovi?’i tayin etmişlerdir. Böylece Eski Sırbistan olarak nitelendirdikleri alandaki varlıklarını ve etkinliklerini artırmaya çalışmışlardır. Bu çalışmada ilk olarak Sırbistan’ın Makedonya’daki diplomatik örgütlenmesi ve bunun aşamaları, Marinkovi?’in Priştine’ye konsolos vekili olarak tayin edilmesi ve mahallî idareyle ilişkileri üzerinde durulmuştur. Ardından Marinkovi?’in öldürülmesi, cenaze merasimi, zanlıların yargılanması ve Sırbistan hükûmetinin Osmanlı Devleti’nden tarziye ve tazminat talepleri üzerinde durulmuştur. Osmanlı arşiv belgeleri üzerinden yapılan bu çalışmada Sırbistan’ın Priştine’deki ilk konsolosu Marinkovi?’in öldürülmesi ve bu hadisenin Osmanlı Devleti ile Sırbistan arasındaki ilişkilere yansıması incelenmeye çalışılmıştır.Öğe “TUHAF BİR ZULÜM”: RUMELİ COĞRAFYASINDA MÜSLÜMANLARA KARŞI BİR TAHKİR VE TAHRİK ARACI OLARAK DOMUZUN KULLANILMASI (1896-1908)(2018) Olgun, SaidXIX. yüzyılın sonları, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet sahası içerisinde yer alanbirçok bölgede muhtelif nedenlerle ortaya çıkan isyanlara ve iç karışıklıklara şahitolmuştur. Özellikle Rumeli coğrafyasında başta Avusturya ve Rusya olmak üzereBüyük Güçler tarafından kışkırtılan farklı milliyetlere mensup gayrimüslim unsurlarınekonomik, sosyal, siyasî ve dinî birtakım saiklerle karışıklıklar çıkarttıkları ve buolaylar esnasında zaman zaman Müslüman halkla karşı karşıya geldikleri olmuştur.Bölgede karışıklık çıkarmak isteyenlerin başvurdukları en kestirme yollardan biri, diniunsurların kullanılarak tarafların birbirlerini tahkir ve tahrik etmesi olmuştur.Müslümanlara karşı kullanılan tahrik ve tahkir araçlarından biri domuz olmuştur. İslamdinince Müslümanların tüketmesi yasaklanan domuz, Müslümanlara ait mabetler ileçeşme ve su kuyularına et parçalarının ve başının bırakılması; bırakıldığı yerlerinduvarlarına kanıyla haç çizilmesi şeklindeki uygulamalarla Müslümanlara karşı biraşağılama ve kışkırtma aracı olarak kullanılmıştır. Bu çalışmada 1896 yılından 1908yılına kadar geçen süre zarfı içerisinde Rumeli coğrafyasında Müslümanları veHıristiyanları karşı karşıya getirmek amacıyla bir tahkir ve tahrik aracı olarak domuzunnasıl kullanıldığı ve çıkan olayların seyrinin nasıl geliştiği hakkında bilgiler verilerekbirtakım değerlendirmeler yapılmıştır.Öğe “Tuhaf bir zulüm”: Rumeli coğrafyasında Müslümanlara karşı bir tahkir ve tahrik aracı olarak domuzun kullanılması (1896-1908)(2018) Olgun, SaidXIX. yüzyılın sonları, Osmanlı Devleti’nin hâkimiyet sahası içerisinde yer alan birçok bölgede muhtelif nedenlerle ortaya çıkan isyanlara ve iç karışıklıklara şahit olmuştur. Özellikle Rumeli coğrafyasında başta Avusturya ve Rusya olmak üzere Büyük Güçler tarafından kışkırtılan farklı milliyetlere mensup gayrimüslim unsurların ekonomik, sosyal, siyasî ve dinî birtakım saiklerle karışıklıklar çıkarttıkları ve buolaylar esnasında zaman zaman Müslüman halkla karşı karşıya geldikleri olmuştur.Bölgede karışıklık çıkarmak isteyenlerin başvurdukları en kestirme yollardan biri, dini unsurların kullanılarak tarafların birbirlerini tahkir ve tahrik etmesi olmuştur.Müslümanlara karşı kullanılan tahrik ve tahkir araçlarından biri domuz olmuştur. İslam dinince Müslümanların tüketmesi yasaklanan domuz, Müslümanlara ait mabetler ile çeşme ve su kuyularına et parçalarının ve başının bırakılması; bırakıldığı yerlerin duvarlarına kanıyla haç çizilmesi şeklindeki uygulamalarla Müslümanlara karşı bir aşağılama ve kışkırtma aracı olarak kullanılmıştır. Bu çalışmada 1896 yılından 1908 yılına kadar geçen süre zarfı içerisinde Rumeli coğrafyasında Müslümanları ve Hıristiyanları karşı karşıya getirmek amacıyla bir tahkir ve tahrik aracı olarak domuzun nasıl kullanıldığı ve çıkan olayların seyrinin nasıl geliştiği hakkında bilgiler verilerek birtakım değerlendirmeler yapılmıştır.