Yazar "Bener, Mehmet Emin" seçeneğine göre listele
Listeleniyor 1 - 2 / 2
Sayfa Başına Sonuç
Sıralama seçenekleri
Öğe Ahmed Reşîdî ve Kâdiriyye Tarikatının Reşîdiyye Kolu(2023) Bener, Mehmet EminKendilerine has ezkâr, evrâd, âdâb ve erkâna sahip olan ve günümüze kadar varlığını sürdüren tarîkatların ekseriyeti VI/XII. yüzyıllardan sonra teşekkül etmiş, tarihi süreç içerisinde farklı kollara ayrılarak dünyanın birçok bölgesine yayılmışlardır. Bu tarîkatlara mensup olan sûfî şahsiyetler, büyük gayretlerle ulaştıkları bölgelerde dergâh ve tekke gibi yapılar kurarak irşâd faaliyetlerinde bulunmuş, pek çok insanın ihtidâsına vesile olmuşlardır. Kurucusu Abdülkâdir Geylânî’ye nispet edilen Kâdiriyye, bu tarîkatların en meşhurlarındandır. Irak başta olmak üzere Ortadoğu’dan, Afika’ya; Anadolu’dan Balkanlar’a ve doğuda Çin’e kadar geniş bir alana yayılmış ve elliyi aşkın kollarıyla dergâh faaliyetleri yürütmüştür. Ahmed Reşîdî’ye nispet edilen ve merkezi Musul olan Reşîdiyye tarîkatı, Anadolu’nun Şark bölgesinden Hindistan’a kadar geniş bir bölgede faaliyet gösteren ve halen bu bölgelerde müntesipleri olan bir tarîkattır. Yayıldığı coğrafya ve günümüze kadar varlığını sürdürmesi itibariyle Reşîdiyye tarîkatının, Kâdiriyye’nin önemli kollarından biri olduğu söylenebilir. Bu tarîkatın, aynı zamanda Rıfâiyye, Bedeviyye, Desûkiyye ve Sühreverdiyye tarîkatlarıyla da münasebeti vardır. Zira tarîkatın kurucusu olan Ahmed er-Reşîdî bütün bu tarîkatlardan halifelik almış sûfî bir şahsiyettir. İslam topraklarına bu derece yayılmış ve günümüze kadar dergâh faaliyetlerini devam ettirmiş bir tarîkat olmasına rağmen Kâdiriyye tarîkatının kollarına dair ülkemizde yapılan ansiklopedik çalışmalarda dahi Reşîdiyye tarîkatının ismine rastlanmaz. Halbuki günümüze kadar Anadolu’da etkinliğini sürdüren klasik medreselerde yapılan icâzet törenlerinde “ser halka” olarak ismi geçen Mollâ Halil Siirdî gibi bir âlim şahsiyet bu tarîkatın halifelerindendir. Bu mütavazi çalışma, Ahmed er-Reşîdî’nin son nesil torunlarına ulaşıldıktan sonra onlardan elde edilen kaynaklardan istifade edilerek hazırlanmıştır. Bu çalışmayla hem Ahmed er-Reşîdî gibi son dö-nemlerde yetişmiş, Hz. Peygamber’in neslinden gelen, bütün hayatını irşâd vazifesine adamış ve “kutup” olduğu ifade edilen büyük bir sûfî şahsiyet hem de kurucusu olduğu tarîkatın esas ve edepleri tanıtılmaya çalışılmıştır.Öğe Hasan el-Bennâ’nın Sûfî Şahsiyeti ve İhvân-ı Müslimîn’e Yüklediği Tasavvufî Misyon(2023) Bener, Mehmet EminHasan el-Bennâ, ideal bir İslâm toplumu meydana getirme gayesiyle yaptığı çalışmalar, düşüncelerinin ulaştığı geniş coğrafya ve fikirleriyle kendisinden sonra gelen birçok ilim adamını etkilemiş olması hasebiyle yirminci yüzyılın en önemli mütefekkirlerdendir. Onun yaşadığı dönemde ülkesi Mısır, emperyal güçlerin işgali altında bulunmaktaydı. Ülkesini işgal eden güçlere karşı halkı örgütlemek ve aynı zamanda idealini kurduğu toplumun tohumlarını atmak için İhvân-ı Müslimîn hareketini kurar. Bir davet hareketi olarak temelleri atılan bu oluşum zamanla Mısır’da büyük bir nüfuz elde eder. Bu hareket çok kısa bir zamanda bütün Arap ülkelerinde teşkilatlandıktan sonra faaliyet alanlarını genişletir. Günümüzde elliden fazla ülkede farklı isimler ve dernekler altında faaliyetlerini sürdürmektedir. el-Bennâ, bu hareketin mensuplarınca “mürşîd” olarak kabul edilir. O, Müslümanların birliği için mücadele vermiş ve bundan dolayı her türlü taassubu reddettiğini söyleyen bir âlim-mütefekkir; aynı zamanda Şâzeliyye’nin Hassâfiye koluna mensup bir sûfîdir. Ancak daha çok siyasî mücadelesi öne çıkarılması nedeniyle onun ifrat ve tefritten uzak mutedil tavrı ve sûfî şahsiyetinin arka planda kaldığı söylenebilir. Bu çalışma, Hasan el-Bennâ’nın yukarıda ifade edilen ve arka planda tutulan sûfî şahsiyetini tanıtmaya yöneliktir. Küçüklüğünden itibaren sûfî meclislere devam etmesi, tarikata girmesi, sûfilerle olan münasebetleri ve bu durumun onda bıraktığı izlerin yanında onun tasavvufî düşüncesi ve ihtilaflı bazı akidevî mevzularda sûfîlerin görüşlerini paylaşması bu çalışmanın temel unsurlarıdır. Bu çalışmayla aynı zamanda onun, kurucusu olduğu İhvân-ı Müslimîn’e yüklediği tasavvufî misyona işaret edilmiştir.